Nasreddin Hoca bir gün...
"Her kültürün büyük sözlü kaynakları, bu kaynakları harekete geçiren büyük simgekahramanları olur. Hikayeleri ağızdan ağıza, yöreden yöreye, dilden dile dolaşırken çoğalır, değişir, aslından zenginleşerek uzaklaşır, aslına zenginleşmiş olarak döner, dönüşür, birikir. Anadolu kültürünün en güçlü figürü hiç şüphesiz Nasreddin Hoca'dır." Bu sözler Enis Batur'un. Pertev Naili Boratav'ın Nasreddin Hoca (Kırmızı Yayınları) kitabına yazdığı önsözden aldım. Enis'in bu yapıtla ilgili bir de serüveni var. Yöneticiliği döneminde, sanırım 11 yıl önce, Nasreddin Hoca Yapı Kredi Yayınları tarafından basılacaktı. Ama "üst kademe" dekiler, fıkraların açık saçıklığını, sövgülü dilini sakıncalı bularak yayını durdurmuşlar, Enis de görevinden ayrılmıştı. Kitabın yayından çekilmesi yankılar uyandırmıştı. Memet Fuat'ın tepkisini hatırlıyorum: "Bu bir bilim adamının olduğu kadar, bir kültürün de, yayınevi yöneticilerinin yorumlarına bırakılmayacak kadar değerli bir ürünüdür... Kültür Bakanlığı'nın bu dev yapıtı hemen yayımlaması, Türkiye'nin bütün kitaplıklarına dağıtarak korumaya alması gerektiğine inanıyorum. Arkasından da, başta Almanca, Fransızca, İngilizce, Rusça olmak üzere, bütün dünya dillerine çevrilmesine aracı olunmalı, olanak sağlanmalıdır. Pertev Naili Boratav gibi bir bilim adamının Nasreddin Hoca gibi bir konuya verdiği emeği değerlendirmek, bence, ulusal bir sorumluluktur."
Boratav, Türkiye'de "kadri" pek sınırlı bir çevrede bilinse de, başka ülkelerde halk edebiyatı ve folklor alanlarında dünyanın en saygın bilim adamlarından biri olarak tanınır. Çalışmalarını masa başında yaratmamış, dünyayı dolaşarak, toplantılara katılarak, arşivlerin karanlığından çıkardığı binlerce belgeyi tarayarak üretmiştir yapıtlarını. Sonunda ülkemizde de okur önüne çıkan Nasreddin Hoca 42 yıllık bir çalışmanın ürünüdür. Boratav, bu çalışma sürecinde çeşitli ülkelerdeki elyazmalarını tek tek incelemiş, Türkçe metinler ve çevirilerden yararlanmış, derlemeleri taramıştır. Kitabın başında yer alan, yaklaşık 100 sayfalık giriş yazısında, Boratav bu çalışmayı anlatıyor; ayrıca, Nasreddin Hoca'nın kişiliğini ve fıkralarının nasıl yorumlandığını araştırıyor.
Kimdir Nasreddin Hoca? Gerçekten yaşamış mıdır? Yoksa halkın yarattığı hayali bir kişi midir? Şöyle diyor Boratav: " Saltukname yazarı Ebu'lHayri Rumi'nın bildirdiğine göre Sarı Saltuk, Akşehir'e vardığında Nasreddin Hoca'ya rastlamış. Hoca'mızın tarihi/gerçek kişiliği hakkında en eski bilgiyi, 1480'de yazılmış olan bu kitapta buluruz. Bu kaynaktan yararlanan incelemelerin yayınlanmasından önce de, Hoca'nın, birçok hikayelerinde ve Evliya Çelebi'den başlayarak yazılı kaynaklarda anlatıldığı gibi Temür ve Birinci Bayezid çağdaşı değil, XIII. yüzyılda, Anadolu Selçukluları döneminde yaşamış bir kişi olduğu düşüncesi genellikle kabul edilmişti." Ama Nasreddin Hoca, Köroğlu gibi, sadece Türkiye'de değil, ayrı diller konuşulan başka ülkelerde de benimsenmiş bir kişidir. Sözgelimi, Azerbaycan'da Molla Nasreddin adıyla yüzyıllardır yaşamaktadır. Kimi topluluklar onu deli, kimi topluluklar da ermiş olarak kabul eder. Üstünde birleşilen bir nokta vardır: Neredeyse bütün fıkralarında toplum vicdanının yarattığı bir "halk ve hak savunucusu" dur Hoca.
Yapıtın diline özellikle dikkat çekmek isterim. Boratav'ın kitabında yer alan 594 fıkra, alışageldiğimiz "Nasreddin Hoca fıkrası" diliyle değil, belgelerdeki özgün biçimiyle oluşturulmuş. Bu da yapıta ayrı bir renk katıyor. İşte bir örnek: " Nasraddin Hoca meğer karısıyla çeşmeye don gönlek yumağa giderler. Çeşmeye vardukları gibi ittifak bir siyah kuzgun gelüp Hocanın sapunun alur dahı kaçar. Avrat ardınca çığırır, feryad eder. 'Hey, mağbun olacak yüzi kara! Bırak sapunumuzu' der. Hoca ayırmış. 'Kerem eyle, karı! Tınma! Ol bizden kirli ancak' demiş. Sohbet dahı bu arada tamam olmuş." Hoca'nın pek yaygın olmayan bir fıkrasıyla bitireyim: "Bir gün Nasraddin Hoca bir minare dibine gelür. 'Hoca! Buna ne derler?' demişler. Hoca ayıtmış: 'Ne olsa gerek? Yaş kuyudur, güne karşı kurıdıyorlar,' demiş."
|