Olup bitmişi dert etme
DYP'nin baraj altında kaldığı dönemde Tansu Çiller'in kapısını çalmıştım. Yeniköy'deki yalısında oturduk, kahve içtik. Götürdüğüm çiçekleri görünce gözleri dolmuştu. Geçmişten, gelecekten konuşmuştuk. Sık sık uzaklara dalıyordu. Kelimeleri bir araya getirmekte zorlanıyor, cümlenin sonunda uzun aralar veriyordu. Çok üzgün, şaşkındı. Gazeteye döndükten sonra fotoğraflarına baktım. Nerede eski Çiller? Göz altı mor, kırışıklıklar fazlalaşmış... En önemlisi de ışığını kaybetmişti. Ertesi gün SABAH'ın manşetinde iki farklı fotoğrafı vardı. DYP'ye katıldığı ve partiyi bıraktığı günlerin iki ayrı fotoğrafı. Görüntü gerçekten de çarpıcıydı. "Siyasetin Bedeli" demiştik. Tansu Çiller ile geçenlerde sinemada karşılaştım. Yüzü gülüyordu. Adeta ışığına kavuşmuştu.
Pazartesi Sohbeti için Deniz Baykal ile konuşurken ne kadar genç gözüktüğünü fark ettim. Röportajın sonunda "Kusura bakmayın ama 68 yaşında olup da 50 yaşında göstermeyi nasıl beceriyorsunuz" diye sordum. Baykal iyi besleniyor. Sporunu asla aksatmıyor. Yüzünü bol suyla yıkıyor. Ama bence asıl sırrı başka. "Olmuş bitmiş bir şeyi hiç dert etmem" dedi. Ne yalan söyleyeyim çok şaşırdım. Nasıl yani? Tasasız bir insan mısınız? Tasasız değilmiş. Çözemeyeceği, olup bitmiş herhangi bir şeye üzülmemeyi öğrenmiş. Ancak değiştirebileceği, çözüm üretebileceği konularda dertleniyormuş. Hayatınızda bundan daha büyük bir lükse sahip oldunuz mu? Örneğin ben hayatımı etrafımda olan bitene üzülmekle, alınmakla, geceleri yattığımda "Acaba niye böyle oldu, niye bana böyle davrandı, niye bunu söylediler"le geçirmekle meşgulüm. Müthiş özeniyorum onlara. Çare bulamayacağı şeylere üzülmeyen insanlara... Baykal hakkında gazetede "Üzülmediği için parti bu halde. O yüzden bir arpa boyu alamadık" gibi sert çıkışlar, "Yandık Baykal hiç yaşlanmayacak" şeklinde kötü espriler yapıldı. Öyle bir ruh halindeyim ki... Hayata bir kez geliyor insan. Üzülse kendine, üzülmese yine kendine. Diğerleri hayatları boyunca tasalandılar da ne oldu, diyesim geliyor.
|