Özgürlükçü muhalefet
Hrant Dink kararını, daha doğrusu Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun yerel mahkeme kararını onaylamasını tartışmaya devam ediyoruz. Ediyoruz, çünkü bu karar Türkiye'de ifade özgürlüğünün önümüzdeki dönemde alacağı yönü belirleyecek nitelikte. Ayrıca bu karar AİHM'deki Türk yargıç Rıza Türmen'in "Sorun ceza maddesinde değil, onu yorumlayan yargıçlarda" değerlendirmesini doğrular nitelikte. Adalet Bakanı'nın takibat izni sonucu açılan bu davada verilen karar, ifade özgürlüğüyle ilgili bir ceza kanunu maddesinin devletçi, ulusçu yorumuyla, özgürlükçü yorumu arasındaki farkı en çarpıcı şekilde ortaya koyduğu için önemli. Kararı bugün, yerimiz elverdiği kadar, hükme itiraz eden muhalif üyelerin bakışı açısından ele alacağız. Kurul Başkanı Osman Şirin ve üye Muvaffak Tatar, bizce Hrant Dink'in yazısını sadece ceza hukuku açısından değil, Türkçe'yi doğru okuma ve değerlendirme açısından ele almış ve sonuçta da çoğunluğun aksine doğru bir sonuca varmış. Yerel mahkemenin böylesi bir konuda bilirkişi görüşüne başvurma ihtiyacı hissetmesini eleştiren muhalifler, öncelikle Dink'in sekiz yazısının bir arada ele alınıp değerlendirilmesi gerektiğini savunmuş. Buna uyulmamasının Yargıtay Ceza Genel Kurulu içtihatlarına ters olduğunu vurgulayan Şirin ve Tatar, sadece bir yazıdaki cümleden yola çıkarak kast yorumlaması yapılmasının altını çizmiş. Muhalif görüş, bizim ve normalde her hukukçunun yapması gereken değerlendirmeyi yapmış ve "Türk'ten boşalacak o zehirli kan, tanımlamasıyla kastedilenin, altıncı yazının sonuncu paragrafında; 'sonuçta görülüyor ki, işte Türk, Ermeni kimliğinin hem zehiri, hem panzehiridir. Asıl önemli sorun ise Ermeni'nin kimliğindeki bu Türk'ten kurtulup kurtulamayacağıdır' ifadeleriyle açıklandığı ve 'zehirli kan' benzetmesiyle; Türklük ya da Türklerin değil 1915 olayları nedeniyle Ermeni toplumunda oluşan ve artık kurtulmak gereken hatalı anlayışın kastedildiği görülmektedir" sonucuna varmış. Muhalifler, yerel mahkemenin vahim bir hatasına da işaret etmiş. Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 66'ncı maddesinin "hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemez" hükmü içerdiğini hatırlatan Şirin ve Tatar, söz konusu yazının tam da bu kapsama girmesine rağmen mahkemenin bilirkişi görüşüne başvurduğunun altını çizmiş. Muhalifler, yerel mahkemenin bununla kalmadığını ve bilirkişilerin sunduğu bilimsel görüşten de yararlanamadığını vurgulamış. Çünkü, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyeleri Selman Dursun, Serdar Talas ve Hasan Sınar, yorumlarında çok net şekilde şu değerlendirmeyi yapmış: "Dava konusu yayın sanık Hrant Dink tarafından Agos gazetesinde kaleme alınan bir yazı dizisinin 8 numaralı yazısıdır. Bilindiği gibi bu tür yayınlara ilişkin yargılamalarda suçun tespit edilebilmesi için bütünün ve bağlamın dikkate alınması gerekir. Sanığın müsnet suç bakımından söz konusu ifadeleriyle anlatmak istediği husus, tüm yazıları ardı ardına okunduğunda ortaya çıkmaktadır. Buna göre 1915'te yaşanan olaylar soykırım niteliğindedir. Bu olaylar Ermeni kimliğinde gerek oluşları, gerekse daha sonra dünyanın ilgisizliği nedeniyle ciddi tahribatlara yol açmıştır. Bu inat, yani soykırım ve dünyaya kabul ettirme sorunu zamanla Ermeni kimliğinin asıl unsuru haline gelmiştir. Bu durum Ermeni kimliğine zarar vermekte ve Ermeni kimliğini tüketmektedir. Sanığın bütün yazıları birlikte incelendiğinde yazıya konu olan Türk ifadesi ile anlatılmak istenen; 1915 olayları sebebiyle Ermeni kimliğinde yer alan anlayış ve bakış açısıdır. 'Zehirli kan' olarak ifade edilen husus, 'Türklük ya da Türkler değil, Ermeni kimliğinde yer alan, sanığın ifadesi ile hatalı anlayıştır.' Tüm bu açıklamalar bir arada değerlendirildiğinde, sanığın ifadelerinin 159. maddede düzenlenen anlamda Türklüğü tahkir ve tezyif olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bir kere ifadeler Türklere ve Türk kimliğine yönelik değildir. Aksine ifadeler Ermeni toplumunun oluşturduğu Türk anlayışına ve olgusuna yöneliktir." Muhalif üyelerin deyimiyle, bir hakimin hukuk bilgisiyle varabileceği bir sonucu, bilirkişiler de bilimsel bir anlayış içinde ele alıp özetlemiş. Buna rağmen, hem yerel mahkeme, hem Yargıtay Ceza Genel Kurulu, sokaktaki bir insanın bile anlayıp görebileceği bu gerçeği görememiş ve Dink'i mahkum etmiş. Bu kapsamda Şirin ve Tatar'ın Türk hukukuna özgürlükçü bir soluk getiren değerlendirmelerini yarın ele alacağız.
|