'İmkânsız' nasıl başarılır?
Her şey adaptasyonda gizli. Hastalanıp hastalanmamak da, başarıp başarmamak da. 'Her şey olacağını varır' mantığıyla hareket edenler, pes edip, kaderlerine boyun eğerken, başaranlar ise, hep 'inananlar' oluyor
Deepak Chopra'nın bir konuşmasında anlattığı hikâyeler aklımda bir süredir. Kişisel ve ufak bir örnek olarak, tam da "Vay be, ben Avrupa Yakası yayındayken hiç hasta olmuyorum ne güzel," diye düşündüğüm bir anda. Hakikaten tuhaf bir durum var. Senenin 10 ayı, nefes almadan çalışıyorum. Uykusuzluk, yorgunluk, bana mısın demiyor. Ne zaman ki tatile giriyorum, hemen, mesela bir grip veya kas tutulması beni yatağa seriyor. Artık bilim adamlarının üzerinde birleştiği bir kanı var: Vücuduna, duygularınla ve beyninle, ne yapmasını söylersen, o da onu yapıyor. Yani vücut, aslında akılsız, hafızasız bir tür öğütme makinesi değil. Mesela Chopra'nın söylediğine göre, insan vücudu mükemmel bir eczane. Ağrı kesicisi de var, kanser ilacı da, grip aşısı da. Sadece senin vücuduna bunları kullanmasını söylemen lazım!
VÜCUDU BİZ YÖNETİYORUZ Mesela, belli ki dizi için haftada yedi gün çalışırken, ben vücuda "Hastalanmayacaksın, yoksa hapı yutarız," mesajı veriyorum! Bomba gibi 10 ay geçiyor! Hasta olmayacağıma inandığım ve vücudu böyle programladığım için, vücudun eczanesi var gücüyle çalışıyor. Tatil oluyor "Hadi şimdi rahatsın, çökebilirsin," diyorum, ertesi gün yataktayım! Deepak Chopra'nın vücudu şartlamayla ilgili anlattığı ilginç bir bilimsel araştırma var. Deney fareleri iki gruba ayrılıyor. Birinci gruba, lavanta koklatıldıktan sonra kanserojen bir sıvı enjekte ediliyor. Bu, bir süre devam ediyor ve farelerin vücudu, her lavanta koklamadan sonra ufak ufak zarara uğruyor. Diğer gruba da lavanta koklatmanın ardından bağışıklık sistemini güçlendiren bir ilaç veriliyor. Bir süre sonra iki ilaç da kesiliyor. Ancak birinci gruptaki fareler lavanta kokladıktan sonra gittikçe daha çok hastalanıp tümörler üretmeye başlarken, öteki grup her lavanta kokusundan sonra daha iyi hissedip, daha güçlü ve enerjik oluyor!
KARARLI OLAMAK ŞART Tek başına lavanta kokusunun vücuda iyi veya kötü herhangi bir etkisi olmadığını söylememe gerek yok herhalde. Ama vücut, belli uyaranların kendine etkisini hafızaya alıp, ona göre davranıyor! Demek ki vücuda belli şekillerde davranması zaman içinde öğretilebiliyor. Kanseri yenen insanlar boşuna "Önce inanmak ve vücudu bunu yenebileceğine inandırmak lazım," diye anlatmıyorlar. Daha da önemlisi... İnsanın sadece vücudunu değil, hayatını, geleceğini yönlendirmesiyle ilgili her şey, farkında olmadan beyninde verdiği kararlarda bitiyor. Bu konuda da çarpıcı örnekler var. Hindistan'da filleri bebekken, kalın bir zincirle ağaca bağlarlarmış kaçmasınlar diye. Bebek fil elbette uğraşıp uğraşıp zincirden kurtulamazmış. Fil zamanla bağlanmış olmaya alıştıkça zinciri inceltirlermiş. Fil kocaman olduğunda, bir sicim onu ağacın yanında tutmaya yetermiş! Çünkü o dev cüssesiyle ağacı bile yerinden çıkarabilecek hayvan, çocukluğundan itibaren bağlanmış olmaya alıştığı için sicimi koparmayı denemezmiş bile! "Nasıl olsa yapamayacağım," duygusuyla öylece otururmuş! Hayatınızda buna benzer alışkanlıklar var mı? "Ben yapamam, beni oraya almazlar, o kadar para kazanamam, başaramam," hatta belki "Ne yesem yarıyor," a kadar? Benzer bir örnek: Bir akvaryumun ortasından cam geçiyor. Sol taraftaki balıklar ve sağdakiler bir süre öteki tarafa geçmeye çalışıp burunlarını cama tosluyorlar. Cam kaldırılıyor. Sağ taraftaki balıklar aç bırakılıyor, solda ise yiyecek var. Sağdaki balıklar sol tarafa geçmeyi denemiyorlar bile! Ve açlıktan ölme noktasına geliyorlar! Asla başaramayacağınıza inandığınız bir konuda plan bile yapmıyorsunuz değil mi?
ANAHTAR KELİME İNANMAK Oysa "Vay be, nereden nereye geldi, imkansızı başardı," denilen insanlar yapıyor! Onlar fakirlikten gelip, holdingler kuruyorlar, amansız hastalıklara çare buluyorlar, icat yapıyorlar, kanseri yeniyorlar. Hatta bazen ülkelerin, dünyanın kaderini değiştiriyorlar. Bugün, başka bir 'imkânsızı başaranlar' grubunu anıyor ve onların yaptıklarını kutluyoruz! Demek ki, her şeyden önce, inanmak lazım.
|