Annem benden rüşvet istiyor!
Sanat dünyamızda bir anne-baba sorunu var. Meşhur olmuş çocuklarından yeterli rüşveti alamayan ebeveynler, kameralar karşısında 'şov'a başlıyor. Duvarlara posterleri asılan pop-starlar, birden komşu çocuğuna dönüşüyor.
Anne-baba ile 'sanatçı' evlat arası dalaşmalar da artık magazin aleminin klasikleşmiş manzaralarından biri haline geldi. Son olarak, Asena adıyla bilinen oryantal Onur Çakmak'ın annebabası, hatta anneannesi televizyonlara uzun demeçler verdi. Özellikle 'anneanne'nin performansı hayli enteresandı; Kibariye'nin annesi Makbule Tokmak hanımefendiyi andıran bir tatta, "Onun yüzünden felç oldum ben," diye veryansın ediyordu kameralara karşı...
PARAYI BULUNCA Aslında durum şu: Magazin aleminde boy gösteren ve zaman zaman lüzumsuz 'asilzadelik'ler yapan figürler, sahneye aileleri çıktığında, düşkün bir mahallenin komşu çocuğuna dönüşebiliyor. Asena'nın annesi, kendilerine İbrahim Tatlıses'in baktığını anlatırken, harçlığı yetmediği zaman 'İbrahim Bey'in nasıl hemen daha fazla para yetiştirdiğini müthiş bir gurur ve minnet ifadesiyle vurguluyor. Yavuz Bingöl'ün babası, kendi kirada otururken oğlunun 200 milyarlık cipe bindiğini vurguluyor ve kendisini kanser ameliyatından sonra bile görmeye gelmeyen oğluna veryansın ediyor. Ama bu konuda en takdire şayan örneklerden biri, bugünlerde medyaya seksüel hayatıyla ilgili mahkeme tedbiri koyduran Özcan Deniz'in babası; harçlığı az geldiğinde, televizyon kameralarına bir demeç patlatıveriyor ve oğlunun binbir çabayla inşa edilen imajını periyodik olarak yerle bir ediyor. Yani sahnelerdeki hayat, uzaya fırlatılan füze misali safraları atarak ilerlemiyor. Parayı bulduktan sonra, geçmişe düzenli olarak rüşvet vermek gerekiyor...
MASALIN SONU Evet, bazı istisnalar hariç, neredeyse tüm 'sanatçı' ebeveynleri çocuklarından kameralar aracılığıyla alenen rüşvet istiyor. Rüşvet verilmediği takdirde, televizyonlarda daha fazla görünerek, çocuklarının o suni imajlarını yerle bir edebileceklerini içgüdüsel olarak hissediyorlar. Genç kızların odalarına poster olarak astıkları ve mitolojik yaratıklar gibi gördükleri bazı adamların, aslında evlerinin ince duvarlarından kavga gürültülerini duydukları komşu çocuğu haline dönüşmesi, Külkedisi masalının da sonu anlamına geliyor. Son dönemde yıldızı parlayan Keremcem'in şifresini çözmeye çalışanlara bir tüyo olsun, aslında bu, düşkün mahallelerdeki ilişkilerden azade 'beyaz Türkler'in mitolojiye dahlidir. O alandaki rezaletler ince duvarlardan duyulan komşu evindeki gibi yaşanmaz, her şey daha üstü kapalıdır...
HERKESE SUS PAYI Çocuklarının şöhretini algılama kapasitesi olmayan, uzay asansörüne binmiş gibi afallayan düşkün anne-babaların durumu ise aslında bir kriz yönetimi gerektiriyor. Aysun Kayacı, Beylerbeyi'nde balıkçılık yapan babası için, "Bu tip insancıklara mikrofon uzatıp gündeme getiriyorsunuz. Bir daha benim adımı o adamla anmayın. Yoksa size röportaj vermem," dedikten sonra, hakiki bir imaj gerilemesi yaşadı mesela. Oysa durumu bir şekilde idare etmek zorundaydı. 'Meşhur'ların pek çoğu, anne-babalarını bir çeşit tehditle, onlara daha önce hayal bile edemeyecekleri bir hayat sağlayarak ve konuştukları takdirde ellerinden her şeyin gideceğini fark ettirerek susturuyor. Hülya Avşar bu kriz yönetimini en iyi becerenlerden biri mesela. Annesinin her konuşması medyada ufak çaplı bir skandala yol açarken, Hülya Avşar ona 'kesin talimat'la konuşma yasağı getirdi ve ambargolu yaşam altında, bir nevi kemoterapi ile Emral Hanım'ı izolasyona tabi tuttu. Babası ise hiç ortada yok. Her şey inceden inceye ayarlanmış... Seda Sayan mesela, ailesinde patlak veren ve kardeşlerin birbirini vurmasıyla neticelenen büyük krizleri bile ustalıkla idare etmeyi bildi. 'Sızmalar' gayet yerinde müdahalelerle kapatıldı. Ailesine, ortalıkta görünmemelerini sağlayan ciddi bir fon aktardığı biliniyor. Ve bu durum, 'Seda Sayan'ın ailesine düşkünlüğü' başlığı altında ciddi bir saygınlık da kazanıyor... Aslında magazin hayat, düşkün mahallelerdeki yaşamın giderek daha fazla eğlencelik niyetine sofralara taşınması haline geliyor. 'Sanatçı'lar, topluma örneklik değil, aynalık vazifesi görüyor. Tabii hep örnek olmaları gerektiğini söyleyerek..
|