|
|
Asker darbe yapar mı?
Bu sıralar, Ankara'da yanıtı merak edilen sorular; Komutanların birbiri ardına yaptıkları sert çıkışların amacı ne? 28 Şubat benzeri postmodern darbe mi geliyor? Komutanlar, Başbakan'ın Cumhurbaşkanlığı'na giden yolu kesmeye mi çalışıyor? Bu sorulara kendince yanıt veren sivil toplum örgütleri, kanaat önderleri ve siyasiler Genelkurmay Karargahı'nın nabzını daha yakından tutmak istiyorlar. Komutanların yeni göreve başlamaları nedeniyle, "Hayırlı olsun" gerekçesine dayandırılan randevular için kuyruk oluşmuş durumda. Şimdi bu şifreleri çözmek gerekiyor. Tartışma iki ana noktada odaklanıyor: Birincisi, "İrtica var mı, yok mu", diğeri "İrticanın tanımı". Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt 2 Ekim'de Harp Akademileri'ndeki konuşmasında "İrtica var" diyerek aslında tartışmanın ilk bölümünü kapattı. Askerin burada isteği, "sivil otoritenin laik rejimi içten içe kemiren girişimlere karşı savunmaya geçmek yerine, önlem alması". Bunun üzerine, bir de TSK'ya doğrudan salvolar gelince komutanların tepkisi giderek artıyor. Yalnız bırakılmışlığın verdiği kırgınlığa, devletin temel niteliklerine yapılan saldırılara karşı hükümet dahil sivillerin sessiz kalması ekleniyor. Komutanlar konuşmadan önce, iş dünyası ve sivil toplum örgütlerinin aynı kaygılarla harekete geçmemesi, hükümeti uyarmaması ise ciddi endişe sebebi.
İÇ TEHDİT VARSA Sivil-asker ilişkilerini anlamak için takıntılı tabularla ilgili ileri geri konuşmak yerine bu konuda yazılan uluslararası yayınları okumak gerekiyor. Türkiye'de "Asker sussun" veya "Hayır, coşsun" türü kakofoniye dönen bu tartışmayı anlamak için bunları okumak çok önemli. Dünyanın bu alanda en iyilerinden kabul edilen İngiliz Kraliyet Savunma Etüdleri Enstitüsü ve King's College yüksek lisans programında okutulan bilimsel çalışmalar bakın neler diyor: Morris Janowitz 'Profesyonel Asker' kitabında toplumsal, teknolojik ve uluslararası değişimlerin askere daha çok politik hayatın içinde olmayı gerektiren bir rol getirdiğini savunur. Bengt Abrahamsson 'Asker Profesyonelleşme ve Siyasi Güç' çalışmasında, askerin tamamen siyasetten uzak olduğunu savunmanın yanlışlığına dikkat çeker ve profesyonelleşmiş askerin güçlü muhafazakar eğilimlerle aslında zaten politize olmuş aktif bir güç grubu haline geldiğini söyler. Sivillerin de uzlaşma adına, ama kontrolü elden bırakmadan, askerin siyasi doğasını anlamalarını tavsiye eder. Bir ilginç tespit de, 'Atın üstündeki Adam' adlı kitabında Samuel Finer'dan gelir. Finer, askerin rolünün en yüksek olduğu ve sık sık tartışmaların yaşandığı ülkelerin hükümet ve siyasi oluşumlara toplumsal güvenin tam oturmadığı ve tartışıldığı düşük politik kültüre sahip bulunanlar olduğunu belirtir. Ama en ilginci, Michael Desch'in tezi. Yüksek düzeyde dış ve alçak düzeyde iç tehditle karşılaşılan ülkelerde sivillerin askeri kontrol etmesinin çok kolay olduğunu belirtir. Ancak, Desch işte tam burada, Türkiye'ye tam uyan bir tarifte bulunur ve düşük seviyede dış, buna karşın yüksek seviyede iç tehdit algılaması olduğunda askerlerin aktifliğinin kendiliğinden arttığını savunur. Yine, Christopher Dandeker de sivil asker gerginliğindeki en büyük problemlerden birinin güven eksikliğinden kaynaklandığını anlatır. Türkiye'deki sorunlar da bu şekilde. Sivillerle askerler arasında konu ne olursa olsun'bunu beceremezler' yönünde bir güven meselesi var. Diğeri de tıpkı, Desch'in dediği gibi, dış tehdit az iken, iç tehdidi yüksek seviyede algılayan asker otomatik olarak harekete geçiyor. Askerin haklı olup olmadığı ayrı bir konu ama demek ki, TSK'nın kışlada oturması isteniyorsa iç tehdidin elbirliği ve istekle azaltılması gerekiyor. Çünkü, askerin baskın olduğu bir Türkiye, ne TSK'ya, ne sivillere bu ülkenin geleceği adına fayda getirmez.
PSİKOLOJİK MENGENE Peki, darbe olur mu? Olmaz. Stratejideki'psikolojik mengene' teorisine göre, askerler sonuç alamadıkça ve yanlarına sivil desteği alana dek bu çıkışlarını sürdürecekler. Temel amaç, "toplumsal farkındalık yaratmak" . Ama, AB konusunda umudunu kestiği için eleştirilerinde daha da hırçınlaşan bir TSK'nın bu konuda bilgilendirilmesi de önemli. Cumhurbaşkanlığı meselesine gelince, askerler, kişilerden çok, sistemin temel değerlerinin kim ve ne olursa olsun otomatik bir devlet refleks sistemi ile korunacağından emin olmak istiyor. Bu da Başbakan Erdoğan'ın diyalog çağrısının somut sonuçlarla bitmesinin, herkes açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Ama önce samimiyet testinin geçilmesi gerekiyor. Tabii bir de, artık Fenerbahçe-Galatasaray maçı gibi askerlerle sivillerin her karşı karşıya gelişinin'yaşasın yine kavga var' mantığı ile bir'siyasi derbi' olarak sunulmasının önüne geçilmesi şart. Burada da medyaya büyük iş düşüyor.
|