| |
Acaba Bush da Erdoğan'a "irtica tehlikesi"ni sordu mu?
Cumhurbaşkanı'nın bile iç politika kapsamında tehdit ve tehlikeleri seslendirdiği, komutanların bunları sürekli vurguladığı bir ülkenin Başbakanı olarak Tayyip Erdoğan ABD Başkanı Bush'la görüşürken, acaba muhatabı onu " Rejim krizi içindeki bir ülke "nin yöneticisi olarak mı görüyordu? Erdoğan Bush'a " Bölücü terör "den ve " PKK tehdidi "nden söz ederken, acaba Bush da ona " İrtica tehlikesi hakkında ne düşünüyorsunuz " diye sordu mu? Veya Erdoğan bugün Londra'da İngiliz Başbakanı Blair'le görüşüp Türkiye'nin AB üyeliği için destek isterken, Blair ona " Komutanlarınız bile Atatürk milliyetçiliğinin en büyük tehdidi olarak emperyalizmi ve evrensel kapitalizmi gösterirken, siz AB' nin içinde ne yapacaksınız " diye sormayacak mı? Böyle sorularla karşılaşırsa, acaba Erdoğan da " Aldırmayın bunlara... Biz bize benzeriz mi " diye cevap verecektir? Ya da Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt'ın Akademi'yi açış konuşmasından şu cümleleri mi aktaracaktır Blair'e: -TSK' nın ülkemizin AB sürecini desteklediği açıklanmıştır. Siyasi her türlü polemiğin dışında kalmak için gayret sarf eden TSK' nın, AB arkasına saklanarak, yapılan saldırılara karşı kendini koruması doğaldır. Biz askeriz, görevlerimizi yerine getiriyoruz. Ancak rejimle ilgili bazı endişelerimizden rahatsızlık duyanlar varsa bu onları bağlar. TSK kimsenin hedef tahtası değildir. TSK, AB üyeliğini tamamen desteklemektedir.
TEHLİKE VE TEHDİT Aslında gelişmeyi, değişimi, yeniyi veya genel olarak kendine benzemeyen her şeyi " Tehlike " veya " Tehdit " olarak görmek, insanlığın başlangıcından beri var olan bir olgu. Tabii, tehdit ve tehlikeler zaman ve mekana göre değişiyor. Örneğin İtalyan yarımadasında prenslikler ve şehir devletleri varken, " Birlik düşüncesi " bu devletçikler için bir tehlikeydi. Roma İmparatorluğu için Hıristiyanlık bir tehditti. Afganistan'daki Sovyet işgaline karşı mücahitleriyle savaşan Usame Bin Ladin, o dönemde Moskova için tehditti. Şimdi Usame'nin " El Kaide "si Washington için tehdit. Teknoloji de bu çizgide gelişmemiş midir? Buharlı lokomotif İngiltere'de icat edilmesi ertesinde ABD'ye getirilmek istendiğinde, bu bir " İngiliz komplosu " biçiminde algılanmıştır." Amerika kıtasını, ateşler saçarak boydan boya geçecek bu araç, bütün ormanları yakacak ve İngiltere böylece elde ettiğimiz bağımsızlığın intikamını alacak " denilmiştir. Alman Benz, 20'nci yüzyılın başında New York'ta " Yılda 1000 otomobil üreteceğiz " diye açıklama yapınca, Amerikan medyası onu " Sahtekar " diye nitelemiş ve şu tür yorumlar yayınlanmıştır MercedesBenz'in kurucusu hakkında: -Bu adam yılda 1000 otomobil üretebilse bile, bunları kullanacak 1000 tane makinist bir yılda nasıl yetiştirilebilir? Bizde de bunun örnekleri yok mu? Bizde de birileri kendilerine göre her değişen siyasi döneme göre tehdit ve tehlike kapsamında tanımlamalar yapmıyorlar mı?
AŞIRI MİLLİYETÇİLİK Örneğin devletin ve siyasetin bazı katmanlarına göre Türkiye'de " İrtica tehlikesi " var. Ama bazıları da Türkiye'de " Militarizm " tehlikesinden ve " Aşırı milliyetçilik " tehdidinden söz ediyor. Örneğin Milliyet'te Derya Sazak'la bir söyleşisi yayınlanan Prof. Dr. Binnaz Toprak şöyle diyor: -Aşırı milliyetçilik yükseliyor, asıl büyük tehlikeyi burada görüyorum. Maalesef AKP de bu dalgadan etkileniyor. AB sürecinde demokratikleşme, Kürt meselesini, Kıbrıs' ı çözebilmek için adım atmışken, Ceza Yasası' nda kadınlar lehine önemli değişiklikler yapmışken yükselen milliyetçilik karşısında gözü korktu. CHP' ye değinmiyorum bile. Bence CHP sosyal demokrat enternasyonalden tamamen koptu. AKP de şimdi aşırı milliyetçiliğin yükselişi karşısında oy kaybedeceğim diye o trene bindi. AB' de frene bastı. İşin özetine gelirsek... Türkiye'nin verdiği görüntü pek parlak değil. Sanki birden fazla siyasi karar merkezi varmış ve bunların bir bölümü devlet adına konuşuyor gibi bir görüntü veriyoruz. Bundan mutlu olan varsa beri gelsin.
|