Emir altında özgür düşünce
Genelkurmay Başkanı "daha sert" konuşabilirdi yahut daha da yumuşak. Ama esas netice şu: Silahlı Kuvvetler, bu hükümeti "amiri" olarak kabullenmiyor: 1) Başbakan'ın "irticai tehlike yok" deyişine kökten karşı çıktığı gibi, bizzat bu hükümeti tehlikenin temel kanıtı diye görüyor. 2) TSK, kimilerinin "ateşkes" dediği yeni durumda hükümete söz bırakmıyor; "Silahlı tek terörist kalmayıncaya kadar PKK'yla mücadele" ve "Biz tarafız" diyerek, bir nevi, "iç ve dış politika" ya tabi olmayacağını ilan ediyor. 3) AB'den gelen eleştirilere yahut raporlara tepki bir yana, "Silahlı Kuvvetler'in demokratik kontrolü nedir?" diyerek durumu özetliyor. Bir de, bütün bunlara rağmen şu neticeler de, daha doğrusu beyanlar var: 1. "Asker olarak siyasetle ilgimiz yok." 2. "Demokratik değerlere kimse karşı olamaz." 3. "AB'yi destekliyoruz." 4. "TSK, tenkitlere hep açıktır." "Harp Akademileri" nde "Polis Akademisi" mensuplarına tepkinin yanı sıra, "akademik" çelişkiyi zaten tali bırakan bir "Devlet içi çelişki ve çatışma" keskin biçimde ortada. Öyle ricayla, "hassasiyet" le filan bitmiyor. Demokratik, siyasi, askeri, Anayasal halimiz, "değerler, ilgiler, destekler, açıklıklar" bu. Mutlaka kendi tarafınız ve yorumunuz vardır. İletirseniz ilgiyle okurum.
Ben sizi "Akademi" ye çekeyim. İzlemişseniz, "Harp Akademileri'nde ilk ders" i, depremden sonra aşina olduğumuz, önemli bilim adamlarından Prof. Celal Şengör verdi. Prof. Şengör, "Atatürk'ün eğitim anlayışı" na odaklanmıştı; "Yüzbaşı Mustafa Kemal" in askeri eğitimle ilgili eleştirilerinden "Cumhurbaşkanı Atatürk" ün bakış açılarına kadar ayrıntılı bir yolculuk yaptırdı. "Atatürk'ün müspet bilime inancı" nın vurgulandığı "ders" in bir ana fikri de "eleştirel ve bağımsız düşünce" ye dairdi. *Mustafa Kemal, "Daha Harbiye" de kendisine verilen eğitimden tatmin olmamıştı. *Yüzbaşı Mustafa Kemal, alay ve tümen komutanları için "Cahil komutanlar!" demişti. *Yarbay Mustafa Kemal, talimatnameler bulunsa da, esas kişisel inisiyatifin önemli olduğunu düşünüyordu. *"Bayatlamış, kokuşmuş eğitim sistemleri" nden nefret ediyordu. *"Özgün gözlem ve özgün fikir" e hep önem vermişti. *Eğitilenlerin eğitime aktif katılımından yanaydı. *Öğretilenleri tekrarlayan değil, problem çözümüne katılan insanlar istemişti. *Disiplin olsa bile, "her bireyin kendi başına düşünebilmesi" gerekiyordu. *"Ezilmemiş", evet "Ezilmemiş, neşeli erler ve subaylar" ile bu manada "Ruhen sağlıklı bir toplum" tasavvur ediyordu. *Cumhurbaşkanı iken, öğretmenlere seslendiği bir seferinde, "Hür fikirler" in önemine dikkat çekmiş, "Tehdit esasına dayalı ahlak, fazilet değildir" demişti.
"Şengör'ün ilk dersi" ni tüm komutanlar, subaylar ve konuklar alkışladı. Nitekim, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt da konuşmasının başında, henüz kritik konulara girmeden önce, "Bilgi çağı insanı" nı, "Düşüncelerini açıklamaktan korkmayan kişi" olarak tanımladı.
Bu "eleştirel ve hür düşünce, bağımsız ve özgün kişilik, tehdit etmeyen ve edilmeyen, ezilmemiş askerler ile siviller ve düşüncelerini açıklamaktan korkmayan insanlar" dersinden, "Eleştirel ve hür düşünce, bağımsız, ezilmemiş ve düşüncesini açıklamaktan korkmayan bir insan" olmaya çalışarak şu "ders" i de aldım: İnsanlar tatlı tatlı söyledikleri aşkın fikirlere bir de uymayı deneseler! Genelkurmay Başkanı'nın konuşmasına sonra nasıl devam ettiğini biliyorsunuz zaten; Asıl, o dersi veren Prof. Şengör konuşmasına ve konusuna, "Bana verilen emir..." diye başlamıştı!
|