| |
|
|
İsveç izlenimleri
Sınır Tanımayan Vatandaşlar ( Citizens Without Boundaries ) platformuna katılmak için üç günlüğüne İsveç'e gittim. Platformun amacı, esas olarak, İsveçli ve Türk sanatçıları, akademisyenleri, entelektüelleri, gazetecileri bir araya getirerek tanışmalarını ve Avrupa Birliği'ne ilişkin çeşitli meseleleri tartışmalarını, görüş alışverişinde bulunmalarını sağlamak. Fikir 68 kuşağından, edebiyat tarihçisi Ingrid Rasch'a ait. Girişimi İsveç'in İstanbul Başkonsolosluğu, Tarih Vakfı, Hensinki Yurttaşlar Derneği gibi kuruluşlar destekliyor. Rasch'ın bu kez konu ortaya attığı tema ' Inside/Outside' idi. ( İçerisi/Dışarısı ya da İçeride/Dışarıda ). Peki neyin içi, neyin dışı? Kime göre iç, kime göre dış? Böyle bir sınırlama yoktu toplantıda. Katılımcı neyi anlıyorsa, bu iki kelime neyi çağrıştırıyorsa, o konuda kısaca konuştu. İşin entelektüel yönüne daha sonra değinirim. Bugün kısa geziden (17-19 Eylül) birkaç izlenim sunmak istiyorum: *THY uçağı Danimarka'nın Kopenhag havaalanına indi. Pasaport kontrolünden sonra hemen aşağıdaki trene bindik. 25 dakikada İsveç'in Malmö kentindeydik. Kimse belge filan sormadı. AB'nin yarattığı bu kolaylık insanın içine bir ferahlık, bir özgünlük duygusu veriyor.
İlk önce Elif Şafak'ı sordular *' Hoş geldiniz' faslından sonra İsveçlilerin, Türk katılımcılardan Murat Belg e'ye ilk sorusu yazar Elif Şafak'ın mahkemesi oldu. Biliyorsunuz Şafak'a, son romanı ' Baba ve Piç'te Türklüğe hakaret ettiği iddiasıyla dava açıldı. Bence olayın en vahim yönü, Ceza Yasası'ndaki 301'inci madde değil. O madde inşallah değiştirilecek. Asıl korkunç olan; bugünkü ( 21 Eylül ) duruşmayla ilgili bazı faşistlerin linçe teşvik eden cinsten çağrılarda bulunması, bazı siyasetçi ve köşe yazarlarının da, doğrudan ya da dolaylı olarak bu çağrıyı destekleyen laflar etmesi. *Tabii " Bakın 9 milyonluk İsveçlisi dahi bizi bölmek istiyor " diyenler çıkacaktır. Onlara şu gözlemimi aktarayım: Pazar günü İsveç'te seçimler vardı. Uzun aradan sonra sağcılar, sosyal demokratları geçti. Bizi ağırlayan İsveçliler, sonuçları TV'den izlerken gergindi. Çünkü ırkçı parti bazı bölgelerde oylarını artırmıştı. Bu durum demokrat, özgürlükçü, hoşgörüden, barıştan, insan haklarından yana İsveçlilerin, " Ne oluyoruz? Yine mi faşizm? " demelerine yol açtı. Yani tek dertleri Türkiye değil. Kendi ülkeleri başta olmak üzere Avrupa'daki tüm ırkçı, yabancı düşmanı, demokrasi ve özgür ifade karşıtı gelişmeleri de kaygıyla izliyorlar. Türkiye'nin AB'ye girmesini istedikleri için de, bizde de benzeri girişimlerin olmasını istemiyorlar.
Ortadoğulunun acizliği *Toplantılar sırasında tanıştığım ilginç kişilerden biri de, Danimarka'daki ' Uluslararası Eğitim ve Demokrasi Akademisi' direktörü Jakob Erle idi. Erle yetişkinlere demokrasiyi, katılımı, çeşitli sorunlar üzerine düşünmeyi öğretmeye çalışıyor. Mesela ' çölleşme' tartışılırken katılımcılara bu sorunun nasıl ele alınması gerektiğini soruyor: Yerel düzeyde mi, ülke düzeyinde mi, Avrupa çapında mı, yoksa dünya ölçeğinde mi? Erle'nin elindeki çarpıcı verilerden biri de şu: Ortadoğu'da yaşayanlar hemen hemen hiçbir sorunun yerel ya da ulusal ölçekte çözülebileceğine inanmıyor. "Bizim elimizden bir şey gelmez; bu mesele ancak küresel ölçekte ele alınırsa çözülür" diyorlar. Sokaktaki Ortadoğulular, hem kendi kötü yöneticileri, hem de dış müdahalelerle o hale getirildi ki ulaşım ya da çölleşme gibi nispeten basit sorunlar karşısında dahi inisiyatif alamıyorlar. Ne kadar acıklı bir durum değil mi?
|