Lübnan'ın caveat'ları(*)
Lübnan'a asker tezkeresi için toplanan Meclis'te hava, okulların açılmasındaki gibi... Milletvekilleri iki ay sonra birbirini görmenin sevinci içinde... Parti yöneticileri dışında Genel Kurul salonunda tezkere görüşmesiyle ilgilenen neredeyse yok. AK Parti, futbol takımının galip geleceğine inanmış hava içinde, tezkereye evet verecek milletvekili sayısına ilişkin tahmin yapıyor. Daha önce "tezkereye ret vereceğim" diyen milletvekilleri, grupta oluşan havanın baskısı altında zaman zaman bahçeye çıkıp nefes alma gereği duyuyor.
Kalemli'nin makinesi Bahçe kapısından girişte karşılaştığımız Gaziantep Milletvekili Nurettin Aktaş da bunlardan biri... Aktaş'a oyunun rengini sorduğumda, nemli havada kalmış gibi başındaki teri silerken gülmeye başlıyor: Yanıtını, eski TBMM Başkanı Mustafa Kalemli döneminde yaptırılan elektronik makinelere gönderme yaparak veriyor: "Kalemli'nin makinesine basacağım; ne oy gösterirse katlanacağım. Bazen ret verdiğimi, evet gösterdiği oluyor; ne yaparsın..." AK Parti milletvekilleri belli ki, önceki geceki grup toplantısında aktarılan bilgilerden, "kafaları hala karışık" olsa da etkilenmiş. Bazıları kamuoyu tepkileriyle partiden gelen baskılar arasında kısa devre yapıyor. Tam bu anda Başbakan Tayyip Erdoğan'ın önceki günkü parti grup toplantısındaki şu benzetmesine sığınıyor: "BM gücü bir yemek gibidir. Tuz, biber, nane katınca tadı farklılaşır. Biz de az da olsa vereceğimiz katkıyla yemeğin tadını farklılaştıracağız..."
Doğu Akdeniz Kafa karışıklığı sadece AK Parti'de görülmüyor. Muhalefet partilerinde de aynı hava hakim... Bir yandan, Doğu Akdeniz'in güvenliğini de oluşturacak uluslararası gücün içinde yer alınmadığı takdirde, başta Ceyhan'da oluşan enerji terminalinin işlerliğinden duyulan kaygı dile getiriliyor. Türkiye destek vermediği takdirde, Kıbrıs Rum kesiminin lojistik merkez haline gelebileceği kuşkusu kayda geçiriliyor. Meclis'e gelen eski Filistin Dışişleri Bakanı Dr. Nebil Shaath'ın, "Bazı ihtiyat noktalarını çözmeniz halinde orada olmanızı Filistin olarak biz de istiyoruz. Orada bulunmalısınız" tavsiyelerine kulak kabartılıyor. Dışardan gelen "tezkereye hayır" seslerinin baskısı altında "yarın şehit cenazelerine nasıl katılırız?" sorusuna yanıt aranıyor.
Ulusal çekince Geçmiş tezkerelerde olanın aksine, Meclis'te ilk kez bu kadar fazla kafa karışıklığı yaşanıyor. BM Barış Gücü'nün görev sınırlarına kimse bakmıyor. Oysa, gidecek askerin bir çatışmanın içine girmeyeceği, Hizbullah'ın silahsızlanması ile ilgilenmeyeceği, böyle bir görev verilirse geri çekileceği vurgulanıyor. Nitekim, Türkiye'nin de böyle bir hakkı BM nezdinde kullanacağı dün ortaya çıkıyor. Buna göre, BM veya NATO'nun oluşturduğu bir güce destek veren ülkeler, hangi görev çerçevesi içinde hareket edeceğini, çekincelerinin ne olacağını baştan bildiriyor. Ülkeler, "Caveat" diye adlandırılan Ulusal Çekincelerine" ilişkin pozisyonunu önceden net koyuyor. Türkiye de Lübnan Barış Gücü konusundaki "ulusal çekincelerini (caveat)" belirlemiş bulunuyor. Hatta tezkerede dahi bu sınırların belirlenmiş olduğunu görmek istemiyor. Tezkere dün Meclis'ten geçerken, bu konulara kimse girmiyor, herkes tribünlere oynuyor... Peki, işin bu noktaya gelmesinde sorumluluk kimin? Hemen belirtelim, son dakikaya kadar kamuoyunu yeteri derecede bilgilendirmek yerine, farklı bir üslup tercih eden AK Parti yönetiminden başkasının değil... (*) Ulusal çekince
|