Şehitlikte adalet
Türk insanı vatanseverdir. Tarihi bunun tanığıdır. En son Kurtuluş Savaşı bile bir ulusun düşman işgali ve topraklarının özgürlüğü için verdiği savaşın kahramanlık örnekleriyle doludur. Son 20 yılını bölücü terör örgütüyle mücadeleyle geçiren Türkiye, terör örgütünün alçak saldırıları kadar siyaset kurumunun basiretsizliği nedeniyle de kanın önünü alamıyor. Cumartesi günü, hem de Dünya Barış Günü'nde gerçekleştirilen saldırılarda 1 üsteğmen, 2 asteğmen, 1 uzman çavuş ve 3 er hayatını kaybetti. Dün de yaralı erlerden biri daha yaşamını yitirdi. Kahpe saldırılarda ölenlerin hepsinin bir ortak özelliği var, sıradan halk çocukları olmaları. Bu ülke üzerine hamaset yapan, bu ülke üzerinden milyon dolarlar kazanan, vatan toprağı üzerine yemin edenlerin çocukları yok. İlle de zengin ve güçlü insanların çocukları da ölsün demiyorum. Dediğim şu, demokrasi bir eşitlik sistemiyse, Türkiye Atatürk'ün dediği gibi "sınıfsız, kaynaşmış bir ülke" ise askerlik sisteminde adaleti ve eşitliği sağlamamız gerekir. Bugün Türkiye'de torpil ve ilişki sisteminin girmediği, etkilemediği hatta bozmadığı kurum yok. Türk Silahlı Kuvvetleri bu ilişkilerden en az etkilenen kurum. Ancak askere almada ve görevlendirmede bu titizliğe uyulduğu konusunda kuşkular giderek artıyor. Terörle mücadele bölgesi kuralarını nedense hep garibanlar seçiyor. Tezkere sonrası bir kafeterya açmak hayali olan gençler alçak kurşunlara hedef oluyor. Gazinolarda konser veren şarkıcılar, babaları etkili ve yetkili gençler ya orduevlerine ya karargahlara düşüyor nedense. Bizi her gün savaşa sokacak şekilde demeç veren siyasetçiler de benzer biçimde davranıyor. Sonra bu ülkenin Meclis'i şehitliğinde bile adaletli davranmadığı gençlerini alıp yabancı topraklara barış görevine gönderiyor. Her ülke ve onun temsilcileri, ordusunu dilediği yerde görevlendirebilir ancak ordusu zorunlu askerlerden oluşuyorsa, bunu adil ve eşit bir görev dağılımı çerçevesinde yapmalıdır. Türkiye en kısa sürede ya profesyonel orduya geçmelidir ya da askere alma ve atama yöntemlerini hızla gözden geçirmelidir. Bunu dile getirmenin kimilerini rahatsız edeceğini biliyorum ama halkın vicdanında olan sesi duyurmamanın ülkeme daha büyük kötülük anlamına geleceğini de biliyorum. Bir ülkede eğer oğlu şehit düşen bir üsteğmenin babası bile, "Neden hep ailelerin yüreği yanıyor. Neden devlet büyüklerinin, başbakanın, bakanların evlatları oraya gitmiyor da bizim evladımız gidiyor" diye isyan ediyorsa bu işte ciddi bir yanlışlık var demektir.
|