 |  |

Siyaset riskleri taşıyabilmek mesleğidir de...
Lübnan için oluşturulan Barış Gücü'ne asker göndermenin doğru bir karar olduğunu savunmak ne kadar mümkünse, buna karşı çıkmak için de sayısız gerekçe bulunabilir. Nitekim bu karara karşı çıkanlar " Ya bir askerimiz şehit olursa ", " Türkiye içindeki terör sorununu çözemezken Lübnan' a çare mi bulacak ", " Türkiye kendi güvenliğini ve bütünlüğünü tehdit eden PKK terörüne karşı sınır dışı harekat yapamazken, askerin Lübnan' da ne işi olabilir ", " Ya Ortadoğu' nun kısır döngülerine biz de bulaşırsak " benzeri akla yatkın karşıt gerekçeleri seslendiriyorlar. Hükümet ise Başbakan'ın ağzından bu kararın gerekçelerini şöyle açıkladı: -Kapılarımızı kapatarak etrafımızı saran alevlerden kurtulamayız, gözlerimizi kapatırsak, kayıtsız kalırsak bu tehlikeyi bertaraf etmiş olamayız. Dün Kosova'da, Bosna'da benzer insanlık trajedilerine nasıl seyirci kalmadıysak burada da kalamayız, kalmamalıyız. BM'nin Lübnan barış misyonunda da Mehmetçik, masum kadın, çocuk ve yaşlıların yanında yerini almalıdır. -Bizden başka hiç kimse bizim menfaatlerimizin bekçiliğini yapmayacaktır. O sebeple, içe kapanmacı, ' bana ne'ci yaklaşımları Türkiye'nin geleceği için son derece tehlikeli buluyorum. Bazı muhalefet çevrelerinde görülen bu tür izolasyonist yaklaşımlar, iyi niyetle yorumlandığında bile ya hükümetin her yaptığına karşı çıkma hastalığından ya da bölge ve dünya gerçeklerinin iyi kavranmamasından kaynaklanmaktadır.
KARAR ALMAK -Gerek bölgemizde, gerekse dünyada barış düzeninin bozulmasına, birbiriyle irtibatlı birkaç sebeple kayıtsız kalmamız düşünülemez. Her şeyden önce milletimizin yüksek menfaatleri bunu gerektirmektedir. İnsani ve tarihi sorumluluklarımız da reel politik şartlar da bizi buna seyirci kalmaktan alıkoymaktadır. Bir önemli adımın atılması sırasında karar merkezinde bulunmak, işte böyle bir şey. Ne yaparsanız yapın, aldığınız kararın karşısında bulunanlar da mutlaka bulunacaktır. Unuttuk mu? Türkiye'yi 2'nci Dünya Savaşı'na sokmayan İsmet İnönü, yıllarca " Türkiye'nin erkekliğini öldürmek "le suçlanmadı mı? " Eğer Dünya Savaşı' na girseydik 12 Adalar şimdi Yunanistan' ın değil bizim olacaktı " denilmedi mi? "The New Republic" dergisindeki bir makalede " Bir davanın haklılığı, onun başarısının teminatı değildir " şeklinde bir cümle vardı. Lübnan'ın bütünlüğünün sağlanmasını, İsrail'in varlığının terör tehdidine karşı güvenceye alınmasını, Ortadoğu'nun savaşlardan arındırılmasını savunmak ve bunun için aktif katkıda bulunmak, tabii ki haklı bir davada taraf olmaktır. Ama BM barış Gücü'nün Lübnan'daki varlığı bu haklı davanın başarısına yetecek midir, bilemeyiz.
ORTADOĞULU OLMAK Ayrıca acaba Ortadoğu'da olup bitenleri tribünde oturup seyretmek ne kadar mümkündür? Neticede Ortadoğu'nun tüm sosyopolitik sorunlarının uzantıları, bizim de içinde bulunduğumuz coğrafyanın özellikleri değil midir? Bölücülükse bölücülük, terörse terör, din ve mezhep tartışmaları ise din ve mezhep tartışmaları, bizi de ilgilendirmiyor mu? Mesela " Kürt realitesi ", İran'ın da, Irak'ın da, Suriye'nin de gerçeği değil mi? Bu noktada Başbakan Erdoğan'ın Ulusa Sesleniş'te söylediklerini hatırlamakta fayda var: -Unutmayalım ki riskler ve menfaatler ikiz kardeş gibidir. Riskin olmadığı hiçbir faaliyet söz konusu olamaz. Hayat bir risktir, siyaset bir risktir, ticaret bir risktir. Her şey riskle iç içedir. Birinin bulunmadığı yerde diğerini de ne yazık ki bulamazsınız. Türkiye'de siyasete girmeyi düşünen herkes, bu günleri dikkatle değerlendirmelidir. Her " Ulusal sorunu " aynı zamanda uluslararası birer sorun da olan Türkiye'de, siyaset bir " Risk yüklenme " mesleğidir de. Türkiye'deki iktidar "1 Mart Tezkeresi"nin içerdiği riskleri yüklenmekten kaçınmıştı. Bugün ise " Lübnan riski "ni yüklenmeye karar verdi.
|