Türkiye'de beyin ölümü kararı çok zor veriliyor
'Beyin ölümü gerçekleştikten sonra mucize olmuyor' diyen Prof. Dr. Münci Kalayoğlu, Türkiye'deki bürokrasiyi eleştiriyor: Beyin ölümü bellidir; bu rapor için Amerika'da bir doktorun onayı yetiyor. Türkiye'de ise beş doktorun bir araya gelmesi isteniyor, o anda o kadar doktoru nasıl toplayacaksınız? Oysa bu sürede organlar bağışlansa, kaç kişinin hayatı kurtarılabilir....
Çok hayat kurtardı, çok hayatın sonlanmasına tanıklık etti. Ölümle kalım arasındaki ince çizgiyi en iyi bilen insanlardan biri o oldu. İnsanları ölüm döşeğinden çekip normal hayatlarına geri dönmelerini sağlarken, dünya tıbbının duayenlerinden biri haline gelen ünlü Türk doktor Prof. Dr. Münci Kalayoğlu'ndan ilginç açıklamalar...
* Türkiye'de insanlar 'son anda mucize olur' umuduyla beyin ölümüne bir türlü inanmak istemiyorlar; canlıyken yakınlarının organlarını bağışlamış gibi hissediyorlar. Bu durumda mucize olur mu? Mucize olmuyor. Mucize yaşayacak hastanın da kriterleri var. Şimdiye kadar 10 bin tane hasta takip ettim ve gördüm ki; bir tanesini belki yaşar mı' diye beklerken, diğer hastaları öldürmüş oluyorsunuz. Beyin ölümü bellidir; bu rapor, Amerika'da Türkiye'deki gibi zor verilmez. Türkiye'de beş doktorun bir araya gelmesi isteniyor, o süre içinde o kadar doktoru nereden bulacaksınız? İş zorlaşıyor... Ama Amerika'da bir doktorun onayı yeterlidir. Amerika'da bazen aileler bile, yakınlarının daha fazla acı çekmesini engellemek için beyin ölümü raporu verilmesini rica ediyorlar.
* Böyle bir örneğe tanık oldunuz mu? Miami'de bir hastanın beyninde hasarlar vardı. Aradan zaman geçtikçe kadın günden güne kötüleşti. Makineye bağlı yaşamını sürdürüyorken, eşi, daha fazla acı çekmemesi için ölümünün gerçekleşmesini talep etti. Kadın, koyu Katolik ve onun ailesi fişinin çekilmesine karşı çıktı. Sonunda eşi ve doktorlar, fişin çekilmesine karar verdi. Ancak aynı günlerde ABD Başkanı George Bush ve adamları 'evengalist' (koyu Hıristiyan) olduklarından; 'beyin ölümü gerçekleşse de hala yaşam fonksiyonları gösteren kişilerin fişini çekemezsiniz' şeklinde kanun çıkartıldı. Kadının eşi, Yüksek Mahkemeye gittiğinde, davada 'fişi çekilebilir' şeklinde karar verildi. Sonunda fişi çekildi ve kadın 18'inci günde öldü.
* Organ nakli konusundaki bu çekimserlik, ölümden sonra ne olacağını bilmemekten mi kaynaklanıyor? Siz ölümden sonrası için ne diyorsunuz? Kimse gidip geri gelmediğinden, hastaların en merak ettiği konudur bu! Ölümün vakitsiz olması üzücü bir şey. Ama vakti geldiğinde kabul edilmeli ve yadırganmamalı. Ölümden sonra ile ilgili konuda, işin içine din ve inanışlar giriyor. Benim ameliyat ettiğim hastalar, eğer ameliyat gerçekleşmezse, mutlaka ölecek durumdaki kişilerdir. Bir hata yaparsak hasta ameliyatta ölüyor ya da bazen yapmasak da bu yaşanabiliyor. Bu hayatın normal gidişi böyle. Ben bilim adamı olarak; ölümden sonrasına ilişkin annemden babamdan duyduklarım dışında bir şey bilmiyorum.
* Tekrar dünyaya gelmeye inanıyor musunuz? Reenkarnasyona inanmıyorum. Ölünce bir yere gidiyoruz da tekrar geldiğimize dair bir şey olduğuna nedense hiçbir şekilde inanamıyorum. Ancak ölüm hayatın bir parçası; bunu bilerek yaşamak lazım. Onun için ben ölüme her zaman hazırlıklıyım. Örneğin, aileme de söylerim; bir gün başıma bir şey gelecekse ülkemde ölmek isterim. Bugüne kadar çok hasta yaşattım ama çok da hasta kaybettim. Ölümle hep iç içe yaşadık.
* İnsanın hastasını ameliyat masasında kaybetmesi nasıl bir duygu? Hasta kaybedince çok çok üzülürüm. Ameliyathanede kaybedilen hastanın tamamen mesulü sizsinizdir. Dışarıya çıkıp da karısına, oğluna durumu anlatmak kolay iş değil. Ölen her hastamdan sonra, bir yakınımı kaybetmiş duygusuna kapılırım.
* Organ nakli için sizce imkanı olanlar Amerika'ya gitmeli mi? Doktorlarımız iyi ama hastalar, hastaneleri beğenmediklerinden ABD'ye geliyorlar. En büyük sorun; Türkiye'de organ yok. Ancak unuttukları bir şey var; ABD'de de organ yok! Dünyanın her yerinde organ eksikliği var. Bu nedenle oraya gelip organ bekleme sırasında ölen çok hasta var. ABD'ye gitmek para, beklemek para, ameliyat para, ameliyat sonrası para... Karaciğer naklinde yaklaşık 300 bin, bir problem olursa 500 bin, bazı hastalarda 1 milyon dolara yaklaşan tedavi giderleri oluyor. Hastaneler bu parayı almadıkça, hastayı kabul bile etmiyor. Bazılarında bunun devlet ödüyor. Ben mecbur kalmadıkça, Türk hastasını ameliyat etmek istemiyorum. Son 15 senedir Türkiye'ye her gelişimde, "Lütfen gelmeyin bu işi memleketinizde yaptırın. Türkiye'nin bazı merkezlerinde bu iş rutin hale geldi. Onlar da çok iyi nakiller gerçekleştiriyor" diyorum.
* Sizin ameliyatlarınız tıp literatürlerinde hep rekorlar bölümünde. En uzun ameliyatınız ne kadar sürdü? 39 saat süren bir ameliyatım var. 700 şişe kan kullanıldı ve hasta 9'uncu gün evine gitti. n9 yaşında bir adamdı. Su kayağı yaparken bir deniz motoru karnının üzerinden geçmiş. Karaciğeri parçalanmış, bütün iç organları mahvolmuştu. Daha önce 5 defa ameliyat edilmiş. Biz ameliyata aldığımızda, vücut kurtarılsa da sarılık gelişmişti. Dokunduğumuz yer kanadığından bu kadar uzun sürdü. Bir ciğeri çıkartıp diğerini naklettik. Neticede hastayı yeniden yaşama döndürmeyi başardık. Sadece karaciğere ulaşmamız on saatimizi aldı, ümidi kestiğimiz anlarda ameliyathaneden çıkamadık, çünkü kapıda bizi eşi bekliyordu. 'Ne olur kocamı kurtarın' diye o kadar çok gözyaşı döküyordu ki; 39 saat kimse dışarı çıkamadı. Milim milim iç organlara girdik. Ve hasta iyileşti.
* Hastanız hayatta mı hala görüşüyor musunuz? Evet ama adam, ameliyathane kapısında, 'ne olur kocamı kurtarın' diye yalvaran eşinden sonradan ayrıldı. Başka biriyle evlendi şimdi. Kadın hala ağlıyor...
ESRA TÜZÜN
|