kapat
   
SABAH Gazetesi
 
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Mehmet Altan @ SABAH
SMS:
4122-MA MESAJ
 

Hasat zamanı

Biz şehirlerde sıcaklardan kavrulurken Karadenizliler çoktan yaylaya çıkmıştı. Yayla, onlar için yemyeşil ve sert kayalıkların, yüksek dağların, bereketli otlakların oluşturduğu bir yeryüzü cenneti demekti. Hayvancılıkla uğraşanlar yaylaya çıkarken ve yayladan inerken, dağ ormanlarının yüksek kesimlerinde otlatıyordu. Oralara "Güzle," diyorlardı. Ekime değin oralarda kalıyorlardı... Fındıkçılar ise o kadar oyalanmadan eylüle doğru dönmüş oluyorlardı... Karadeniz fındığını toplamaya hazırlanıyordu. Toprağına bağlı bir Karadenizli, geleneğine düşkün bir fındık üreticisi olan Enver Yücelve Cengiz Çandar'ı Giresun'a davet etti. Önümüzdeki günlerde yeniden parlamaya kuvvetle aday 'fındık olayını' Karadeniz'in eşsiz doğasında teşrih masasına yatırmak için yola koyulduk. Biz Piraziz'e ulaştığımızda mevsimlik işçiler çıkagelmişti. Doğu'nun yoksulları bir aylık ekmeklerini, keskin yamaçlarda biten ağaçlardan fındıkları toplayarak aslanın ağzından almaya başlamışlardı. Üretim zahmetinin boyutunu ve her aşamasını görmek için işine katıldık. Ağaç dallarını eğerek fındıkları teker teker nasıl topladıklarını gördük. Ağaçların bulunduğu mevki sapalaştıkça işin zorluğu artıyordu. Belki mevsimlerinin de denk gelmesiyle fındık hasadı bağ bozumunu hatırlattı bana... Yıl boyunca çevresindeki otları t e m i z l e - nen, aşılanan ağaçlar şimdi meyve vermekteydi... Ordu'nun, Giresun'un öz suyu sayılan fındıkta şimdi hasat zamanıydı.

***


Fındık hasadı her ne kadar bana bağ bozumunu hatırlatsa da, fındık çok bize özgü bir ürün. Özellikle de Karadeniz'e... Dünyada en fazla fındığı Türkiye üretiyor. Karadeniz'in öfkeli fındıkçılarıyla konuşurken bir yandan da toplum olarak üretiminde şampiyonluğunu yaptığımız fındığa neden sahip çıkamadığımızı, sorunu sağduyuyla çözemediğimizi düşünüp durdum. Herkesin suçladığı bir adres vardı ama nihayetinde Türkiye fındık gibi bir avantajı kullanamıyordu. Avantajlı bir özelliğini kavga nedeni haline dönüştürüyordu.

***


İlk fındık ihracatımız Osmanlı'ya dayanıyor. İlk ihracatı 1878'de yapmışız. Ya da ilk istatistik bu tarihte tutulmuş. O dönemlerde Hayriye tacirleri olarak da anılan Osmanlı tüccarları tarafından toplanan fındık, yabancı firmalar aracılığıyla dış pazarlara gönderilmiş. Baktım bugün de pek bir şey değişmemiş...

***


Halbuki daha sonra, 1931 yılında, fındığın iç ve dış pazarlarda değer kazanması amacıyla İş Limited kurulmuş. 1939 yılında ise gene aynı amaçla Fiskobirlik kurulmuş, İş Limited ise fesh edilmiş... Ama bu değişiklik de bir işe yaramamış. Şimdi Hayriye tüccarları yok ama onların torunları var... Üreticiden ucuza alıp, ihracatçıya pahalıya satmak için oynanan geleneksel oyunlar, sağlıklı bir ekonomik yapının güvenilir sinyallerini berhava etmekle kalmıyor, söylentilerin gerçek kabul edildiği sanal bir ortamda zamanın tüketilmesine neden oluyor... Fındık rekoltesi ve fiyatları hakkında temelsiz söylentiler çıkartılarak üreticiler yanıltılıyor. Gerçek fiyatın ortaya çıkmasını engellemek için muhtemel ürün miktarı çarpıtılıyor. Aynen geçen yıl olduğu gibi... Geçen yıl 460 bin ton olacağı 'tahmin edilen' rekolte, 620 bin ton olarak gerçekleşmiş. Bütün hesaplar altüst olmuş. Bu yıl da durum farklı değil... Bu, fındığı 'dalındayken' satın alan ve dışarısıyla bağlantıya geçen mekanizmanın doğurdu bir çarpıklık... Arz, talep kuralları değil, tüccarın çarliston dansını andıran oyunları buranın hala egemeni... Böylesine bir oyun, yabancı ithalatçılar karşısında da daha sağlam ve kararlı durma imkânını yok ediyor. Fiskobirlik ise fındığın iç ve dış piyasalardaki fiyatını korumaktan, en büyük talebi oluşturan yabancı çikolata fabrikaları karşısında fiyat belirlemekten çok uzak. Denetimsiz bir yerel derebeylik gibi çalışıyor. Hükümetler ise bu yapıyı değiştirmeye uğraşmıyor bile... 'Çeşmenin yanında susuzluktan ölen' bir halk gibiyiz...

***


Toplanan fındık toprağa serilip kurutuluyor. Kuruturken tırpanlarla sürekli alt üst ediliyor. Sonra patenti Türkiye'ye ait olan patos makinesinde fındığın yeşil kabuğu soyuluyor... Bozuklar ayıklanıyor... Ardından fındığın para etmesi bekleniyor... Para etmemişse aradaki farkı devletin vermesi için yoğun tempolu bir istek devreye giriyor. Siyaset de bu durumdan nemalanıyor... Rakibi tuş etmenin bin bir yolu deneniyor. 2002 yılı itibariyle Fiskobirlik'in kendi yağıyla kavrulma mecburiyeti hayata geçirilmiş ama değişim buralarda duyulmamış. Ürünün sürekli para etmesi için ne yapılması gerektiği de ahaliyi pek ilgilendirmiyor... Ama geçen yılki kilo başına 7 milyonluk fiyat, bu yıl 2,5 milyona düşünce ortaya çıkan kargaşa çoktan gerçekleştirilmesi gereken bir çözümü, Fındık Borsası'nı gündeme getirmiş. Aracının ortadan kalktığı, gerçek piyasa kurallarının işlediği, rekoltenin doğru belirlendiği bir yapı. Ürünün her daim kendini savunabileceği bir ortam.

***


Aslında anlatmak istediğim çok şey var... Özellikle de 'Giresun'da bir dünyalı' olarak yaşamanın külfetini de nimetini de her an kromozonlarında hisseden ve İsviçre Alpleri'ne taş çıkartan dağları neredeyse karıncalarıyla bile tanışacak kadar derinlemesine bilen Faik Karakılıç'ın rehberliğinde dolaşırken gördüklerimiz... Gümbet yaylasındaki kasapta et şöleni... Yayla pazarı... Buralarda bizlere gösterilen sıcak ilgi... Ama fındık sorununun sancılı gerçeği bütün bunların önüne geçiyor. Fındık fiyatının açıklanmasının bu yılki kadar gecikmesi buranın tarihinde görülmemiş... Devlet mekanizmasını, tarım kooperatifini ekonomik çıkarı doğrultusunda kullanamayan, siyasal cebelleşmeyi akla ve sağduyuya tercih eden bir toplumuz... Bunun sonucu eylülün Karadeniz için sıcak geçme ihtimali çok yüksek... Fındıkta hasat zamanı Türkiye için 'akıl zamanı' anlamına gelmiyor... Akıl devreye girse, dünya ticaretinde böylesine büyük bir avantaj, böylesine bir gerginlik ve toplumsal fakirlik nedenine dönüşebilir mi? Hem de tüm yakın tarihimiz boyunca...

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Yeryüzünde sizin kadar yalnızım   / 20-08-2006
 Çocukları gerçekten seviyor muyuz?   / 13-08-2006
 Klima şişmanlatıyor mu?   / 06-08-2006
 30 yıl önce neredeydiniz?   / 30-07-2006
 'Çocuklar korkunç Allah'ım'   / 23-07-2006
 Bitez'in ruhuna erişmek...   / 16-07-2006
 Göz...   / 02-07-2006
 Lüksemburg'da...   / 18-06-2006
 Atatürk'ün kuşatıldığı gece...   / 11-06-2006
 Orospu kentler...   / 04-06-2006
    Pazar Sabah Yazarlar
  » Güncel
    Hobi
    Röportaj
    Gurme
    İyi Yaşa
BALÇİÇEK PAMİR
Gülümseyen yazılar
Ne konuşabiliyor, ne de duyabiliyor.
MEHMET ALTAN
Hasat zamanı
Biz şehirlerde sıcaklardan kavrulurken...
GÜLSE BİRSEL
Bizim indigo çocuklardan neyimiz...
ÖNCEL ÖZİÇER
Bu kaçış, korkaklıktan değil
Daha önce nasıl gözümden...
KAZIM KANAT
Keklik ve yavruları kurtuldu mu?
Ege'nin en güzel mis...
Rembrandt 400 yaşında
Rembrandt 400 yaşında
Rembrandt Harmenszoon van Rijn, tüm zamanların en önemli Hollandalı...
Büyük Nefes Köyü açık hava müzesi gibi
Büyük Nefes Köyü açık hava müzesi gibi
Pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış Yozgat'ın Büyük Nefes Köyü'nde...
Ona karanfil ve canlı renkler çok yakışıyor
Renkli kıyafetleriyle dikkat çeken Rahmi Koç, modacıların gözünde tam...
Tarih, deniz, güneş, seks klişesi ve Bodrum
Neden Türkiye çok alternatifli bir tatil cennetiyken, dış basın bir...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.