| |
|
|
Atatürk nasıl konuşacak?
Çizer Suat Yalaz'ın ' Son OsmanlıYandım Ali' adlı çalışması filme çekiliyor. Hikaye mütareke döneminde geçiyor. 13 Kasım 1918'de İstanbul işgal edilir. Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'ndan ayrılan Mustafa Kemal Paşa, aynı gün Adana'dan trenle İstanbul'a gelir. Osmanlı donanmasından terhis edilen Yandım Ali ise evli ama sevgilisi de olan bir külhanbeyidir. Asıl hayali sevgilisini alıp Viyana'ya kapağı atmaktır. Ali'nin planları, düşman donanmasını Boğaz'a demirlemiş görünce " Geldikleri gibi giderler " diyen Mustafa Kemal ile tanışmasıyla değişecek... Tahtacızadeler'in Yandım Ali'si milli mücadelenin bir parçası olacaktır. Filmde Yandım Ali'yi Kenan İmirzalıoğlu, sevgilisini ise Cansu Dere canlandırıyor. Peki Mustafa Kemal'i kim oynayacak? Mavi gözleriyle Atatürk'ü andıran İzmirli işadamı Yavuz Hekim, yapımcı Mehmet Soyarslan'a başvurmuş ve " Filme sponsor olayım, buna karşılık Atatürk'ü ben canlandırayım " demiş. Ancak teklifi reddedilmiş. Bakalım hangi aktör bu role uygun bulunacak? Benim merak ettiğim nokta ise şu: Seçilen kişi Mustafa Kemal'i nasıl konuşturacak ? Eğer kararlı biçimde " Efendiler! " filan demenin Mustafa Kemal'i canlandırmaya yeteceğini sanıyorlarsa; aldanıyorlar! Nedenini anlatayım. Mustafa Kemal tipik İstanbul Türkçe'siyle değil... Onu tanıyanların tabiriyle ' tatlı bir Rumeli şivesi' ile konuşur, kimi kelimeleri farklı telaffuz ederdi. Neydi bunlar? Şimdi size Atatürk'ün yanı başında çalışmış Haldun Derin'in ' Çankaya Özel Kalemini Anımsarken' ( Tarih Vakfı Yurt Yayınları ) adlı kitabından birkaç örnek vereceğim:
Gazi, yabancı devlet temsilcilerinin bulunduğu bir davette Fransa büyükelçisinin kızını öpmüş. Bunun öyküsünü de ( özel kalem müdürü Hasan Rıza ) Soyak'tan dinlemiştik. Olan bitenin sonradan serinkanlılıkla söz konusu edilişinde, azıcık çıkışır yollu, " Üptük, yoktur çaremiz!" derken, tatlı Rumeli şivesine bürünen yarı suçlayıcı bir hoşgörü havasını yansıtmakta imiş. ( s. 47 ) *"... Hasılı bıktım usandım çucuk ." Tatlı Rumeli şivesiyle "çocuk", "çucuk"laşıyordu. ( s. 61 ) *Gazi bu coşkunluk karşısında artık yalnızca silindir şapka ile karşılık vermeyi yeterli bulmadı. Teşrifatı bir yana bıraktı, 'M'den sonraki 'e'yi, kendi telaffuzu ile 'a'ya dönüştürerek, " Marhaba, marhaba " diye sesini yükseltiyor. Benzetişim belki yersizdir ama 'marhaba'lar ağzından birer alev gibi çıkıyor. ( s.62 ) *'Muhakkak' sözcüğünü, anlamını sertleştirip, daha bir vurgulamak için, Atatürk'ün ('mutlak' ve 'mutlaka'da olduğu üzere) kimi zaman ' muhakkaka' biçiminde kullanma alışkanlığı olduğunu Umum Katip Hasan Rıza Soyak'tan birkaç kez duymuştum. ( s.71 ) *'Acemi'yi Atatürk ' acamı' biçiminde söylerdi. ( s. 74 )
Başka bazı kaynaklara göre de Atatürk, tabancayı ' tapanca', yoğurdu ' yuğurt', sarhoşu ' sarfoş', kulübeyi ' kulüba', henüzü ' henus', kırbacı ise ' kirpaç' diye telaffuz ederdi. Sanırım bu kadar örnek yeter. Bakalım 'Yandım Ali' filminde Atatürk'ü canlandıracak olan aktör onu nasıl konuşacak? Eğer filme gerçekçi öğeler katmak istiyorlarsa, Gazi'yi yukarıdaki gibi kelimeler kullanan, Rumeli şivesine sahip bir komutan olarak göstermeleri gerekiyor. Peki yaparlar mı? Hiç sanmıyorum. Baston yutmuş gibi sürekli dik duran, içki filan içmeyen, içine bir iki Osmanlıca kelime sıkıştırılmış günümüz Türkçe'siyle sert sert konuşan bir Mustafa Kemal sunacaklardır bize...
|