İstanbul finans merkezi TCMB'nin yeni yuvası
Lübnan'daki savaş Beyrut'un yakılıp yıkılması bölgesel etki alanını genişletebilmesi açısından İstanbul'u yeniden gündeme getirdi. Mersin, Adana, İskenderun hatta Gaziantep'teki bankaların efektif alışlarındaki (nakit döviz) geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50'yi aşan artışlar göstermesi İstanbul'un, Beyrut'u da içine alması heveslileri bir kere daha ortaya çıkardı. Öncelikle Lübnan'da barışın bir an önce sağlanmasını ve Beyrut'un yeniden eski günlerine dönebilmesini dileyelim. İstanbul Beyrut olamaz, olmamalıdır da. İstanbul, bir sanayi üssüdür. Türkiye'nin ticareti ve finansmanı İstanbul'da bağlanır. Hâlâ yok edemediğimiz tarih ve doğa İstanbul'u turizm açısından da cazip kılar. Beyrut'ta finansman dışında bunların hangisi var? Beyrut, her yıkımdan sonra nasıl bu kadar çabuk toparlanıyor? İşin sırrı burada. Beyrut'ta bankacı iseniz teamüller önemlidir; kurallar değil. İlkelerinizin geçmişi çok eskiye dayanır. Bu da güven verir. Yaptığınız işlem uluslararası kurallara tersmiş. Güçlü devletler hoşgörülü davrandıktan sonra müşteri de bundan hoşlanır, rahat eder. Biz devletiz. Hatta büyük devlet olmak da zorundayız. Bizim kurallarımız yazılı. Kuralların anlaşılabilir, şeffaf, eğilip bükülmez, herkese eşit uygulanır olması da lazım. Tersi aşiret düzeni getirir. Bizim boyutlarımızdakilere aşiret denemez de saltanat olur. Bu saatten sonra saltanat heveslisinin her yerde kafasına vururlar. Beyrut'un müşterisi bize gelmez, gelmemeli de. Bırakın Güney Kıbrıs'a gitsin; az sofistikesi Dubai'de, çok sofistikesi Zürih'te oyalansın. Arnavutluk, Kosova, Makedonya, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Moldova, Türk Cumhuriyetleri, Hindistan, Pakistan, İran, Irak'ın altın ticaretinin önemli bir kısmı İstanbul'dan yürütülür. Kaymağını kim yer, ayrı konu. Bu ülkelerin yakın tarihte Euro'ya geçemeyecek olanlarının ya da milli paralarını Euro'ya, dolara bağlamayanlarının döviz işlemlerinin büyük bir bölümü de İstanbul'da yapılır. Türkiye'ye ilgi duyan İtalyan ve Yunan bankalarını cezbeden Türkiye pazarı mı yoksa, bölgesel bile olsa yeniden uluslararası finans merkezi olma yolundaki İstanbul mu? Siz, uluslararası bankacı ya da müşteri olsanız nerede çalışmak istersiniz? Siestası, grevi bol Atina'da mı? Bölgeye uzak, pahalı, grevleri aynı şiddette Milano'da mı? Yoksa İstanbul'da mı? Şehirleşmede sanayi ile ticaret barışabilir. Buna çok sıkıcı bir karışım olsa da finansman da eklenebilir. Ama turizmi öne çıkartacaksanız, sanayiden vazgeçeceksiniz. Gezginin görmeyeceği yere kadar uzaklaştıracaksınız. Konutta, sadece iç talebe hizmet eden alışveriş merkezlerinin en kritik yerlerde yoğunlaşması da hem turizmin hem finansal merkez olabilmenin baş düşmanıdır. Var olan paranla binayı dikip boğazı seyredeceksin. Estetik yoksunu 1980'lerin mimari anlayışı alışveriş merkezlerinde dışarıdan borçlanıp, harcayarak vatandaşını sefalete iterek vakit geçireceksin. Sorun da burada, tercihte. Bireyler her zaman kısa vadedeki olanakların cazibesine kapılmışlardır. Ömür kısa. Ama toplumunki sonsuza kadar gidebilir. Toplumu yönetmek için seçilenlerin vizyonu kendilerini seçenlerin bakabildiğinden daha ileriyi hedeflemiş ise ancak o zaman bireyin refahı artar. Roma artık turizmdir. Finans Milano'da. Londra finansmanla turizmi en iyi biraraya getirmiş şehirdir. Paris, her şeydir. Ama onlar Fransız'dır. Tokyo katıdır. Her işlevi bir bölgeye hapsetmiştir. Bir yerden diğerine gidince dünya değiştirirsin. Hong Kong'un yatayı ile dikeyi çelişkinin derinini sunar. Madrid, Ankara'ya benzer. Amsterdam, lalenin nostaljisi ile Cannabis Sativa'ın dumanı ile yaşar. Zürih çok sterildir. Brüksel İstanbul'un ilçesi olamaz. Frankfurt'ta yaşanmaz, boğulursun. Bunların hepsi de finans merkezi. Gelecekte rakip olacağız. Ey İstanbullu! İstanbul'u yönetenler! Düşünün, tartışalım. Bize rağmen İstanbul'un evrimi devam ediyor da, doğayı şaşırtmaya, sapıttırmaya kalkıp habire bedel ödüyorsak vakit kaybediyorsun. TCMB'yi İstanbul'a taşımak fikri maalesef tek başına İstanbul'u finans merkezi yapamaz. Fındık gündemini değiştirme gayreti hiç. Ama; bilgi, görgü, akıl, tecrübe, cesaret ayrı. Onun da kimde olup kimde olmadığı ortada.
|