Şiddetin sınırı
Şiddetin ayrı bir şehveti olduğu doğru. Önlerindeki bir sorunu şiddetle halletmeyi bu nedenle insanlar kolaylıkla tercih edebiliyor. Herhangi bir siyasi yapıda da düzenin ilk kuruluşu şiddetle sağlanır . Ancak devletler düzeni kurduktan sonra şiddet kullanımını giderek azaltırlar. Zira kurulmuş otoritenin sürmesi sürekli, şiddet kullanılmasına değil o otoritenin yönetilenler tarafından meşru görülmesine bağlıdır. Bunu da hukuk sağlar. Özellikle de hukukun eşit ve adil olarak uygulandığı inancı. Uluslararası sistemin yapısında "kurt kanunu"nun hakim olduğu görüşü geçerlidir. Bu nedenle şiddete sıkça başvurulur. Uluslararası sistemin anarşik hali nedeniyle genelde bir düzenleyici güce de ihtiyaç duyulur. Sistemin kurallarına herkesin uyması bu şekilde sağlanır. En güçlünün düzeni sağlayamadığı veya yükselen bir devletin en güçlünün yerine geçmeye çalıştığı dönemlerde genellikle savaş çıkar. ABD, Soğuk Savaş sonrasında rakipsiz bir güç olarak kaldı. Bu gücü dünya sistemini yeniden düzenlemek üzere kullanması mümkündü. Ancak gücün sarhoşluğu baskın çıktı. 11 Eylül'ün de etkisiyle, ABD dünyaya yeni bir düzen getirmeye kalkıştı . Üstelik bunu ağırlıklı olarak askeri gücüyle sağlayabileceğine inandı. Irak Savaşı nedeniyle ABD egemen güç açısından en önemli kozunu yitirdi. Meşruiyeti çöktü. Zira korumakla yükümlü olduğu hukuku başta kendisi ihlal etti. Kendi ilkelerini çiğnedi.
Yegane seçenek savaş Bunlardan da önemlisi, bugünün dünyasında yalnızca şiddet üstünlüğüyle düzen kurmanın imkansızlığı. Dahası bu ölçüde demokratikleşmiş bir dünyada sömürgeci dönemin mantığıyla hareket etmek sonuç veremez. Güçlü devletler kendilerinden daha aşağı gördükleri toplumlara dayakla ders vermeye kalktıklarında tepkileri hesaba katmak zorundalar. Nitekim Lübnan'da Hizbullah'ın sorumsuzluğunun ve şiddetinin cezasını çeken cemaatlerde bile örgütün İsrail'e karşı direnişini destekleme oranı yüzde 80'lerde. En azından şimdilik. Ateşkes sağlamak yerine Lübnan'daki fütursuz ve küstah şiddet gösterisinin devamına yeşil ışık yakmanın bir diğer bedeli daha çıktı. Başta sorumsuzluğundan dolayı Hizbullah'ı kınayan Suudi Arabistan, ateşkes gerçekleşmediği taktirde ortaya " ağır ve öngörülemez sonuçlar " çıkabileceğini beyan etti. 2002 yılında Arap Birliği'nin israil'e yaptığı barış açılımının İsrail "kibirine" kurban edilmesi halinde savaşın yegane seçenek olarak kalacağı uyarısını yaptı. Yeni Ortadoğu'ya ve başarılı Amerikan diplomasisi alanına hoş geldiniz!
Önce strateji kurulmalı İsrail'in kendisine yapılan bir saldırıya karşılık öncelikle hukuku denemek yerine şiddet üstünlüğüne güvenmesi bu ülkeyi en istemediği sonuçlarla karşı karşıya bıraktı. Bu ölçüde tırmandırdığı bir kavgada rakibi alt edememesi nedeniyle caydırıcılığı hasar gördü. Amaçlananın aksine Hizbullah kaybetmediği için kazandı . Bölge çapında yönetimler bir darbe daha aldı, toplumsal muhalefeti örgütleyenler, İslamcı örgütler güç ve prestij kazandı. Arap milliyetçiliği yeniden canlanma emareleri gösterdi. Tüm sorunların birbirine bağlandığı Ortadoğu'da daha iyi bir düzen doğacaksa, kademe kademe tüm düğümlerin çözülmesi, kapsamlı bir barış stratejisi oluşturulması gerekir. Böyle bir strateji olmadan barış gücünden filan bahsetmek de pek anlamlı sayılmaz .
|