| |
Ortadoğu'yu anlamak...
On birinci Abant Platformu'nun, cumartesi günkü "Küreselleşmenin Yansımaları: Çatışma-Meydan Okuma-Uyum" başlıklı toplantısına başkanlık ettim. Bölgedeki insanların zaten çok zor olan yaşam koşullarını kana, ölüme, acıya, gözyaşına ve derin bir karanlığa dönüştüren Ortadoğu'daki gelişmeleri, küreselleşme kapsamında tahlil edebilmek hedeflenmişti. Biraz da Ortadoğu'daki yüksek ateşin nedeniyle, mevcut düşmanlıklara çare aranırken bile gerginliğin tırmanabileceği bir zihinsel ortamın varlığı da kendini gösteriyordu.
Ortadoğu'daki gelişmelerin istikametini "savaş isteyenler" ile "barış isteyenler" in güç dengesi belirlemekte... Aralarındaki düşmanlığa rağmen İsrail, Hamas ve Hizbullah aslında "savaş yanlısı" tarafı oluşturuyor. Daha doğrusu İsrail'in, Hamas'ın Hizbullah'ın "şahinleri" bu cepheyi oluşturmakta. Anlaşılan barış ihtimali, iki yanın şahinlerini de telaşlandırıp harekete geçirdi. Olan gene zavallı Filistinli halk yığınlarına oldu. Ben aynen Kürt sorunu gibi Ortadoğu sorununun da, barışın savaştan daha fazla "rant" sağlaması halinde çözüleceğine inanıyorum. Yaşanılanlar, o bölgede tüm ölümlere ve acılara rağmen "savaşın, barıştan" daha çok rant getirdiğini göstermekte... Şartlanmaları, alışkanlıkları, kültürleri ve sosyo ekonomik konumları nedeniyle insanların "barış" yerine "savaşı" seçme gibi bir tuzağa düşmeleri de ayrıca mümkün. Üstelik nitelikli bir yaşamın peşinde koşmak yerine, intikam peşinde koşarak helak olmak da Şark'ın bir geleneği...
Beyin gücüne dayalı bir teknolojiyle aklın yaratıcılığının sihri etrafında zenginlik yaratan Yeni Ekonomi ile Ortadoğu'nun beceriden yoksun çaresiz yığınlarının kaynaşması öyle kolayından olmuyor. Sanayi Devrimi'nin oturması kolay oldu mu ki, şimdi çok daha nitelikli bir insan malzemesi ihtiyacı içindeki bu yeni devrim, üstelik aşiretler sorununu çözememiş olan Ortadoğu'da kolay olsun? Ne var ki, Abant'ta da gördüğüm gibi bu konular bizde "teknolojik gelişme" ve "evrensel hukuk" zemininde tartışılmıyor. Daha çok din, ırk ve mezhep etrafında dönüp dolaşılmakta... Sanayi sonrası toplumun şifresini anlamaya çalışmadan geleceği çözümlemeye kalkışmak Orta-Çağ'da bir feodal senyörün gelmekte olan sanayi devrimini yorumlamasından pek farklı olmuyor. Çağ, teknolojik yenilenme dolayısıyla altüst olmuş, tüm ilişki biçimleri parçalanmış, sosyolojik yapı değişmiş; bu değişimin temelini anlamak yerine, olup biteni din ve ırk üzerinden açıklamaya çalışmak ne kadar gerçekçi? Sanayi Devrimi karşısında böyle bir yorum yapılsa, sanayi devriminin dinamikleri bunu ne kadar dinler ya da anlardı? Küreselleşme de kimseye kulak asmadan kendi gerçekleriyle geliyor. Esas mesele onun bu yeni yapısını çözmeye çalışmak.
Sorunlara kendi "aidiyeti" üzerinden çözüm bulmaya uğraşmak her zaman "düşman" yaratıyor. Evrensel bir çözüm olan hukuk ve "temel hak ve özgürlükler" ise, bu coğrafyada henüz içselleşmemiş. Çözüm, akıl ve hukuk çerçevesinde değil karşı tarafı yok etmeyi amaçlayan bir düşmanlıkta aranıyor. Teknolojinin gelişme hızı, hukukun yeniden oluşumu, insan yaşamının kutsallığı; işte bu terkip "barışı daha karlı" kıldığı an çatışmalar da bitecek. Dileriz çok uzun beklenmez.
|