Meclis'teki gizli anlaşma
Türkiye'de yolsuzluk iddiaları da, hak arayışları da hep kendi durumuna endekslidir. CHP lideri Baykal, MHP lideri Bahçeli'nin arkasına takıldı, "Erdoğan Çankaya'ya çıkarsa belediye başkanlığı döneminin hesabını Yüce Divan'da verir" gözdağları veriyor. Üstelik anayasal olarak böyle bir işlemin gerçekleşme şansı olmadığını bildiği halde... Peki CHP yolsuzlukla mücadelede gerçekten bu kadar iddialı mı? Özellikle belediye başkanlarının icraatlarının ardından kapağı Meclis'e atıp her türlü soruşturma kapsamı ışında kalmasına karşı mı? İlke olarak böyle bir tutumu mu var? O zaman insana "Sefa Sirmen'i niye Meclis'e soktun, soruşturma kapsamından çıkardın" diye sormazlar mı? Müteahhidi, bürokratı yolsuzluk iddiaları nedeniyle hapse mahkum olurken, en üst karar mercii belediye başkanının dokunulmazlık kapsamı sayesinde yargılama süreci dışında kalması adalet duygunuzu yaralamıyor mu? Bu kayıkçı kavgasının ardında yatan bir tek gerçek var. AK Parti ile CHP arasında örtülü bir anlaşma olduğu gerçeği. "Sen benim milletvekillerimin yolsuzluk dosyalarını gündeme getirme, ben de seninkileri" diyen bir anlaşma bu. O yüzden hakkında iddia olan her milletvekili kürsüye çıkıp "Kaldırın dokunulmazlığımı" diye esip gürleyebiliyor. Çünkü sonuçta kimsenin bu anlaşmayı bozmaya cesaret edemeyeceğini biliyor. AK Parti'nin vekilleri Akbil dosyalarının hesabını veriyor mu ki, CHP'li Sirmen Yuvacık'ın hesabını versin. Dün de belirttik, bu Türkiye'nin en büyük sistem ayıbı, hukuk önünde eşitlik ilkesinin açıkça ayaklar altına alınması örneğidir. Türkiye, AK Parti iktidarının 4'üncü yılında yeniden bir yönetim krizi içine sürükleniyor. Bunun nedeni ekonomi veya laikdindar gerilimi değil. Bunun en büyük nedeni AK Parti'nin demokratikleşme paketini zorunlu AB adımları olarak görmesi. Bir baskı gelmeyince, ne Siyasi Partiler Yasası'nı, ne Seçim Yasası'nı, ne de Anayasa'yı demokratikleştirmeyi gündemine alması... Türkiye, kamu görevlisi ve seçilmişi dahil, tüm yurttaşlarını hukuk önünde eşit konuma getirmedikçe, seçim sistemini, barajı indirmek dahil yenilemedikçe, Siyasi Partiler Yasası'nı, tabanın yönetime katılmasını sağlayacak biçimde değiştirip, liderlik sultasını kırmanın yolunu açmadıkça bu krizlerden çıkamayacak. Muhalefetteyken bu gerçeği gören siyasiler ve siyasi partiler, iktidara gelince başka bir görüşe sahip oluyor. Çünkü bu sistemin onların iktidarının devamına yaradığını biliyorlar. İktidarda olan için hedef, daha fazla demokrasi, yönetilebilen bir Türkiye değil, iktidarın ne pahasına olursa olsun korunması oluyor. Ama bu süreç, sonunda Adalet Partisi, Anavatan Partisi gibi önüne gelen her iktidarı süpürüyor. Çünkü, mevcut yapı demokratik bir yönetimi değil, yönetmemeyi hedefliyor. Türkiye'nin önemli bir bölümünün oylarını yok sayan, milletvekilini seçmenine değil, liderine sorumlu kılan, partinin rant kapısı olarak görülmesini sağlayan bir siyasi particilik anlayışıyla bu kayıkçı kavgası sürer gider. Ta ki yeni bir krize kadar.
|