Kalıcı korucular
Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu'nda görüşülmesi iki ay ertelenen "ağır" Türkiye raporundaki taleplerden biri özellikle dikkatimizi çekti: "Geçici köy koruculuğu sistemi lağvedilsin." Aynı istek iki yıl önce AB Komisyonu'nun yayınladığı Katılım Ortaklığı Belgesi'nde de yer almıştı. Dahası BM raportörleri yıllardır benzer öneride bulunuyor. Türkiye'yi bu sorun nedeniyle sayısız kez mahkum eden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de. TBMM'nin çeşitli komisyonları da. Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi küresel sivil toplum örgütleri de. Ve elbette başta TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı) olmak üzere ülkemizdeki sivil toplum kuruluşları da. Ne var ki, Ankara çağrıları hep geçiştirdi, duymazlıktan geldi. "Geçici" olarak düşünülen ama "Kalıcı" hale gelen bu " paramiliter " gücün kangrene dönüşmüş yarasına er-geç neşter atmak zorunda olacağını bilmesine rağmen. 1985'te, rahmetli Turgut Özal döneminde kurulan geçici köy koruculuğu sistemi bugün Güneydoğu'da bazı ilçelerin en ciddi gelir kaynağını oluşturacak kadar dalbudak sardı. Verilere göre, 22 ilde 59 bini maaşlı, 27 bin kadarı da gönüllü toplam 86 bin dolayında korucu görev yapıyor. Ancak koruculuğun tanımlanmış statüsü yok . Çalışmalarını düzenleyen yönetmelik "Gizli" olduğu gerekçesiyle Resmi Gazete'de yayınlanmadı. Yani, görev ve yetkileri "Devlet sırrı" sayılıyor. Jandarma Genel Komutanlığı'na bağlılar ama bu kuvvetin teşkilat şemasında gösterilmiyorlar. Maaş alıyorlar, yeşil kartları var ama hiçbir sosyal güvenlik kurumunda da kayıtları bulunmuyor.
Ara çözüm üretilemez mi? Üstelik "Toplumsal barış"ın en önemli projesi olan "Köye dönüş"ün önünde çok ciddi bir tehdit olarak görülüyorlar. Çünkü zorla boşaltılmış 3 bini aşkın köyün çoğunda tapulu olup olmamasına aldırmadan evlere, tarlalara, bağlara, hayvanlara el koydukları, dönüp de mallarını talep edenleri tehdit ettikleri iddiaları ayyuka çıktı. Yine birçok rapora geçmiş ve uluslararası kuruluşlara iletilmiş yakınmalara göre, güvenlik güçlerinin gizli desteğiyle, köylerine dönenleri de kendileri gibi korucu olmaya zorluyorlar. Baskıyı kabul edip terör örgütünün hedefi olmak ya da reddedip devlet gözünde şüpheli durumuna düşmek seçenekleri arasında sıkışan -yakılıp yıkılmış-binlerce köyün eski sakinleri de çareyi yıllar önce sığındıkları kentlerin varoşlarında kalmaya devam etmekte buluyorlar. Korucuların silahtan uyuşturucuya her türlü kaçakçılık, tecavüz, tehdit, işkence, cinayet, çeksenet tahsilatçılığı gibi binlercesinin siciline işlenmiş suçlarını hiç saymayalım. Biliyoruz, güvenlik birimlerinin yetersizliğinin bir tür itirafı anlamına gelen geçici köy koruculuğunu kaldırmaya devlet daha bir süre yanaşmayacak. Hem güvenlik, hem de aileleriyle birlikte sayıları yarım milyonu aşan bir grubu ortada bırakmanın göze alınması zor bedeli nedeniyle. Ancak pekala içte ve dışta her kesimin anlayışla karşılayabileceği ara çözümler üretilebilir. TESEV'in "Zorunlu Göçle Yüzleşmek" raporunda belirtilen, korucuların silahsızlandırılması bu tür ilk adımlara emsal olabilir. Ya da yumuşak geçişle istihdam alanları değiştirilebilir: Örneğin Doğu'nun İsviçre'si, Alpler'i olarak gösterilen ve ormanlarının büyük bölümü geçenlerde kül olan Cudi Dağları'nın yeniden ağaçlandırılmasında görevlendirmeleri gibi. Yoksa o canım ormanlar, kurtlarıyla kuşlarıyla birlikte hâlâ yanmaya devam ediyor mu?
|