Maskeli borsacı da gazeteci de olunmaz
Geçen perşembe günü gazetemizin gece sorumlusu ajanstan geçen haberi eline alınca Abdurrahman Yıldırım adını görmüş ve biraz kaygılanmış. Biz de mi bulaştık bu borsa manipülasyonuna diye. Ne yapacağını ve haberi nasıl vermesi gerektiğini sormak için Ekonomi Müdürü Cüneyt Toros'u aramış. Neyse ki Toros bana dönüp bu sen misin diye sormadı. Olayın geçmişini biliyordu. SPK'nın manipülasyondan dolayı suç duyurusunda bulunduğu kişi ben değildim. Vatandaşlık numarası, doğum yeri ve baba adı ile bu sabitti. Ancak yıllar önce SPK'nın Denetleme Dairesi Başkanı olan ve beni de tanıyan arkadaşımız aramıştı: 'Senin hisse senedi hesabın var mı?' diye. Kendimden emindim, böyle bir hesabım yoktu ve isim benzerliği olduğunu aktarmıştım. İMKB'yi açılışından beri yakından izliyor, piyasanın genel yönü hakkında tahminlerde bulunuyorum. Borsa konulu kitaplarım da var. Geçmişteki büyük hareketleri aşağı yukarı tutturmuş biri olarak birileri bize borsacılığı da yakıştırmış olabilir. Hele ki son operasyonlarda gazeteciler veya gazeteci kılığına girmiş borsacıların varlığı ortaya çıkınca konu yeniden gündeme geldi.
Borsacılıkta başarı yok Bir kere operasyonda ismi geçen iki kişiden biri eski gazeteci ve yaklaşık 15 yıldır da profesyonel borsacı, aracı kurum sahibidir. Bildiğim kadarıyla borsa yasaklısı da. Diğeri bir borsa dergisinin genel yayın yönetmeni. Bu olaya bulaşıp bulaşmadığını, bulaşmıssa nasıl olduğunu yargı aşamasında öğreneceğiz. Doğrudan bulaşmamış olmasını dilerim. Ancak gazetecilikten gelenlerin borsaya bulaşması sadece manipülasyon yoluyla da olmuyor. Örneğin geçmişte gazeteci kökenli iki aracı kurum sahibi vardı. Bildiğim kadarıyla manipülasyon suçlamasıyla da karşı karşıya kalmadılar. Birisi, Yener Kaya. 1996'da hunharca öldürüldü. Kimler tarafından öldürüldüğü halen de bilinmiyor. Aracı kurumunun durumu pek de iyi değildi. Diğeri, Necdet Polat. Sahibi olduğu aracı kurum battı. Kendisi şu anda piyasada yok. Gazetecilik yapan, editörlük yapanlardan da hisse senedi işine girenler oldu. Şu anda bunlardan aktif gazetecilik yapan yok. Ya yapmak istemiyorlar ya da yapamıyorlar.
Tüyo değil, bilgi fonksiyonu Borsacılıktan gazeteciliğe soyunmanın da iyi örneği yok. Eğer böyle bir yol açılırsa o zaman aracı kurum sahipleri, büyük oyuncular da dergici, yayıncı olur. Gazetecilik mesleğini borsacılık için, manipülasyon için, kullanmış olurlar. Olan bizim mesleğe olur. Bana göre ekonomi gazetecisinin temel fonksiyonu genel gazetecilikten farklı değil. Haber vermek ve yorum yapmak. Yorum bugünün analizi olabileceği gibi, geleceğin tahmini de olabilir. Ekonomi gazetecisi bilgi verir, tüyo vermez. Tüyo dayanaksızdır, kullanılmıştır ve yanıltıcıdır. Ekonomi gazetecisi kendisini piyasanın yerine koymaz. Aracıların profesyonelce yaptığı işi üstlenmeye kalkmaz. Kalkarsa da, piyasanın bunun da üzerinden ticaret yapma olanağı olduğunu bilmesi gerekir.
Erdemir'de olanlar Ekonomi gazetecisinin haber kaynaklarıyla ilişkilerinden dolayı borsa için önemli olacak bazı haberleri önceden öğrenmek gibi de ayrılacalıkları var. Bir gün gelip şeytana uyabilir; şu veya bu şekilde borsaya bulaşabilir. Başarılı olabildiği takdirde bunun geçmişte ulaşabildiği düzey bankerlik seviyesiydi. Dolayısıyla gazetecilikten bankerliğe geçenlerin bu alanda net bir sonuç sağlayamadıklarını gördüm. Üstelik gazeteciliklerinden de olmuşlar. Ben de 1988'de bir tercih yapma aşamasına geldim. Bu kararımı Tophane'de Büyük Oyun isimli kitabımda aktardım. Erdemir'in sermaye artıracağı haberini o dönem yönetim kurulu üyesi olan Cengiz İsrafil'den öğrendim. Bir kokteylde bunu aktarırken şirket üzerine de konuştuk. Muazzam bir potansiyelden bahsediyordu. Sonraki gün şirketin genel müdürü ile de konuştum. Sermayesini 10 kat artıracaktı. Ortaya 30-40 katlık bir borsa değeri artışı çıkacağından emindim. Bir anda karşıma zengin olma fırsatı çıktığını hissettim.
1988'deki tercih Arkadaşlardan, tanıdıklarından borçlansam, altın toplasam Erdemir hisse senedine yatırsam zengin olacaktım. Ama ' fare tüylendikçe üşürmüş' misali para parayı çekecek ve ben borsaya devam edecek, başarılı olursam o zaman çok cazip olan aracı kurum sahibi olup çıkacaktım. Aracı kurum sahipliği ile gazetecilik de bir arada yürümeyecekti. Tercihimi gazetecilikten yana yaptım. Erdemir'le ilgili bu haberi de sonraki gün, 13 Eylül 1988'de, o zaman çalıştığım Cumhuriyet Gazetesi'nde yazdım. 3.500 liralık hisse senedinin 10'a bölünmüş fiyatı 1.5 yıl sonra 16.750'ye yükseldi. Yani gerçekte 167.500 liraya çıktı. Şimdi geriye dönüp baktığımda 1988'deki tercihimin beni ne gibi tehlikelerden koruduğunu görüyorum. İçim gayet rahat. Yaptığım işi severek yaptım. Geçinmekse bunu gazetecilikten sağladım. Kaldi ki geçinmek de göreli bir kavram. Birilerine aylık gelir olarak 385 lira yeterken birilerine 3.850 lira yetmiyor.
Sonuç "Servetin batırdığı insan sayısı, kurtardığından çok fazladır" Bacon
|