Morte Alla Francia Italia Anelia!
İzlediğimiz en renkli, en hareketli Dünya Kupalarından biriydi. Kim ne derse desin; oynanan futbol da pek güzeldi. Tribünler coşkulu ve eğlenceliydi... Grup maçları dahil, ilk kez bir Dünya Kupası'nda statlar tıklım tıklım doldu. Seyircilerin neredeyse üçte biri kadındı. Dahası; ilk kez bir Dünya Kupası'nda, Almanya'nın bütün şehirlerine kurulan dev ekranlarla bütün bir ülke stadyuma döndü. Maç saatlerinde her yerde aynı coşku yaşandı. Her maçı aynı anda milyonlarca seyirci tribünde gibi izledi. Üstelik "futbol"la değil, "alkol"le ilgili birkaç ufak-tefek itişmenin dışında olumsuz bir olay yaşanmadı. "Sokak tribünleri"nde, özellikle "genç kızlar"ın katılımı, futbolun yeni yüzü olarak meşin topun dünyasına renk kattı. Centilmenlik üst düzeydeydi. Kaybeden takımların taraftarları; hem kendi oyuncularını, hem kazanan takımları alkışladı. Daha ne olsun! Biz açılış ve kapanış "şölen" leri için -maç değil şölen gerçekten-Almanya'daydık. Yerinde yaşadık bu güzellikleri. Bu şansı bulamayanlar -ya da bulup da kaçıranlar-adına üzüldük. Futbola gelince... Avrupa takımlarının ilk üç sırayı paylaşmaları, işin doğasına uygundu. Çünkü, bize göre futbol "Avrupa" da oynanıyordu. Kulüp takımlarının ve ulusal liglerin "ikinci sınıf" futbolcularla yürüdüğü Brezilya ve Arjantin'in başarısız olmaları şaşırtıcı olmadı. Olmamalıydı! Çünkü; onların yıldız futbolcularının tamamı da Avrupa'da top koşturuyordu ve "Avrupa futbolu" nun içindeydi. Ekonomik nedenlerle ya da başka gerekçelerle... Eğer futbolun ekonomisi Avrupa'da daha güçlüyse; Avrupa takımlarının başarılı olmalarından daha "tabii" ne olabilirdi ki? Sonuçta futbol ekonomisi, futbola gösterilen ilginin ve bu ilginin "rasyonel" değerlendirilmesinin sonucuydu. Geçen şampiyonayı Brezilya'nın kazanması ölçü değildi. Çünkü asıl Japonya ve Güney Kore'deki şampiyonanın "futbol kalitesi" üzerinde düşünülmeliydi. Ama biraz eskilere gidince, Brezilya'nın dünya şampiyonluklarını kazandığı "efsane" takımların oyuncularının, Avrupa'ya hemen hiç uğramadığını bilmeyen var mıdır? Pele, 19 yılın tamamını Santos'da geçirdi. Garrincha, Botafogo'dan başka bir takımda oynamadı. Didi, bir yıllık Valencia macerası dışında 16 yıl Brezilya'da top koşturdu. 15 yaşında, dünyanın en "küçük" ulusal futbolcusu olan Jairzinho'nun Marsilya serüveni de çok kısa sürdü. Vava, 18 yılın on dördünde Brezilya'daydı. Örnekler çoğaltılabilir. Çünkü o zaman Güney Amerika'da futbol oynanıyordu. Futbol çok güçlü bir sektördü. Şimdi Latin yıldızlar, on sekizine gelince, "futbolun kalbi" ne koşturuyor. Futbol artık bütün dünyada "Avrupa dili"nde konuşuluyor. "İlk üç" e neden şaşmalı? Ya o; uzun süre konuşulacak final maçı? Fransa ile İtalya arasındaki o maç; sizce yalnızca bir final maçı mıydı? Belki çok kişi farkında değil ama, o akşam Berlin'de, deyim yerindeyse, Avrupa'nın "ezeli rakipleri" karşı karşıya geldi. Bir başka tanımlamayla da "Akdeniz Derbisi" oynandı. Bu gözle bakılabilseydi, maç boyunca yaşananlar ve Zidane'ın "kızıl veda"sıyla sonuçlanan süreç, daha iyi anlaşılabilirdi. İki ülke arasındaki iki büyük "derbi" ye statta tanıklık etmiş biri olarak, oyuncularda ve taraftarlarda, bu "ezeli rekabet" in izlerini görmemek mümkün değildi. Yazının başlığı mı? Morte Alla Francia Italia Anelia! Yani Mafya... Evet, "Mafya" nın açılımı bu sözcükler... Türkçesi; "Zalim Fransızlara Ölüm, Yaşasın İtalya!" 13. yüzyılda, İtalya'yı işgal eden Fransa'ya karşı oluşan direniş örgütünün adı. Mafya'nın sonraları karanlık bir suç örgütüne dönüşmesi, yirminci yüzyılın hikayesi. Pazar akşamı, elbette, bilinen anlamda Mafya filan yoktu futbolun içinde. İtalyan halkı da bugünkü anlamıyla "mafya" nın mağdurlarından zaten... Yönetimler de savaşıyor bu suç örgütüyle. Ayrıca; Fransa ve İtalya arasında, ne halklar, ne de siyasiler düzeyinde düşmanlık da yok bugün. İki ülke, AB yolculuğunun iki öncü gücü, iki "yoldaş"ı... Merak etmeyin, futbol kamuoyunda bugünlerde konuşulan bir espri bu yalnızca... O kadar! Velhasıl... Kim kaybederse kaybetsin, sonuçta futbol kazandı. Öyleyse... Yaşasın ezeli rekabet! Yaşasın yarışma ruhu! Yaşasın futbol!
|