| |
Erdoğan ve Baykal'dan beklenen...
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın CHP'nin yeni genel merkez binasına yaptığı "Güle güle oturun" ziyareti sırasında, yakın çalışma arkadaşlarıyla CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve onun ekibiyle dostça bir ortamda sohbet etmesi, toplumun geniş kesimlerinde iyimserlikle dolu bir rüzgar estirdi. Demokratik siyaseti bitmez tükenmez bir "Rejim kavgası" na dönüştüren anlayış, Türkiye'nin yakın tarihini kayıp yıllarla doldurdu. Bu anlayış, ülkenin "Kriz stoku" nu kabartırken, çözümü ertelenmiş sorunlara her dönemde yenileri eklendi. Toplumun refahı ve istikrarı da, ekonomisi de, siyaseti de bu sorunlara endeksli yaşamaktan hem yorgun, hem de kamuoyu her an bir yenisi patlayabilecek olan krizlerin endişeli beklentisi içinde. Gençlerle konuştuğunuz zaman, eğitim sisteminin onlara yarına dönük ümitler vermediğini duyuyorsunuz. Girişimciler, aynı eğitim sisteminin yeterli birikime sahip kuşaklar yetiştiremediğinden yakınıyor. Sağlıkta, sosyal güvenlikte, kamu personel sisteminde sayısız aksaklık var. Kırtasiyeciliğe bağımlı bürokratik sistem, Türkiye'de yatırımcıları da, yaratıcıları da engelliyor. Hantal ve masraflı devlet mekanizmasının açıkları yüzünden vasıtalı vergilerle, dünyanın en pahalı benzinini tüketiyor, en pahalı elektriğini kullanıyor, en pahalı telefon konuşmasını yapıyoruz.
ÇİN VE HİNDİSTAN Bizimkinden çok fazla nüfusu olan ve yapısal problemleri bizimkileri mikroskobik ölçülerde bırakan Çin gibi, Hindistan gibi ülkelerin son 20 yılda yaptıkları aşamalar, artık bizim siyaset ve yönetim kadrolarımızın utanmaları gereken düzeye ulaşmıştır. Örneğin Çin sade ucuz emekle dünya pazarlarını ele geçirmiyor. Bu ülkede her yıl 465 bin mühendis ve araştırmacı emek piyasasına katılıyor. Çin'de dünyanın en büyük şirketleri, elektronik aletler de, bilgisayar programları da üretiyor. İnternete giriş sansürlü olsa da, Çin'de 111 milyon kullanıcı var. Merkeziyetçi siyaset üzerinde yapılanmış Çin Komünist Partisi, ekonomide eyaletlere sınırsız yetki dağıtmış durumda. The Economist'e göre, son 30 yılda 270 milyon insan yoksulluğun alt sıralarından "Orta sınıf"a yükseldi. Hindistan da aynı süreci başarıyla yaşamadı mı? Bu ülkenin 2004'te bilişim sektöründen yıllık geliri 12.5 milyar dolara ulaşmıştı. Bio-teknolojide, uzay çalışmalarında, gen araştırmalarında Çin de, Hindistan da, dünyanın önemli merkezleri şimdi.
HEP SLOGAN MI? Yani Erdoğan ve Baykal bir araya geldikleri zaman bunları konuşup, "Biz Türkiye' de bilişim devrimini nasıl başlatabiliriz" konusunu tartışsalar, fena mı olurdu? Türkiye'de siyasetin zirvesindekiler üniversite eğitiminin içinde bulunduğu darboğazları "Laiklik elden gidiyor" sloganından soyutlayıp, içinde başörtüsü bulunmayan bir gündemle konuyu ele alsalar, bundan ülke yararlanmaz mıydı? Çin, Mao'nun komünist ideolojisini, Hindistan Kongre Partisi'nin 3'üncü Dünyacı sosyalizmini aşabiliyor, ama Türkiye'de hala ekonomi de, siyaset de tabularla, tartışılmazlarla dolu. Düşünün ki Türkiye'de yabancılar taşınmaz satın alınca ve birileri "Vatan elden gidiyor" diye tepki koyunca, buna hala kamuoyunda müşteri bulunabiliyor. Kimse Almanya'daki Türklerin bu ülkede sahip oldukları taşınmazların ve şirketlerin miktarını sorgulamıyor. Avrupa vatandaşı olmuş yüz binlerce Türk Türkiye'de taşınmaz satın aldığı zaman, yine "Vatan satılıyor" denilecek mi, hiç düşünülmüyor.
BEKLENTİLER Erdoğan ve Baykal bir araya geldikleri zaman, "Evrensel ortak aklın" gereklerini ve "Çağdaş uygarlık" ın söylemlerini birlikte seslendirseler, bunların günlük siyasi çekişmelerin üzerindeki kaçınılmazlar olduğunu deklare etseler, fena mı olurdu? Demokrasi tarihimizde böyle sayısız buluşma var. Adnan Menderes'in Londra'daki uçak kazası ertesinde Türkiye'ye dönüşünde, İsmet İnönü onu Ankara'da garda karşılamamış mıydı? Cumhuriyet tarihinde kaç tane partinin genel merkez binası, bu partiler kapatılınca Hazine'nin malı olmadı mı? Türk toplumu da, dünya da, Türk siyasetine yön verenlerin arada bir buluşup, aralarında kıraathane muhabbeti yapmalarından çok öteye beklentiler içinde Ankara'dakileri izliyor. Güneydoğu Sorunu'na çözüm üretememiş, Kıbrıs'ı çeyrek yüzyıl kriz konusu olarak tutmuş, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana laiklik ile demokrasiyi birbirlerinin anti tezi biçiminde sunmuş siyasi kadroların, kuşaktan kuşağa rejim kavgasını birbirlerine aktarmaları, gerçekten herkesi bıktırdı.
|