Yurttaşlık ve eşitlik
İngiliz sosyolog T.H. Marshall'a göre, yurttaşlık eşitlik demek. Ancak, yurttaşlık kapitalist sistemin yarattığı bir kurum. Kapitalizm ise eşitsizlik üzerine kurulu. Bu yurttaşlık ile kapitalizm arasında sürekli bir çatışma anlamına geliyor. Marshall, bu çelişki veya çatışmanın refah devleti sayesinde çözüleceği önermesini ortaya atıyor. Refah devletinin sağladığı eğitim, emeklilik, sağlık gibi sosyal hakların işçi sınıfı üyelerini birer centilmen haline getirmeye yardım edeceğini savunuyor. Bu, Marshall'ın tezlerini attığı dönem için uygun düşen bir önerme. Ancak günümüz için hem geçerliliğini yitiren, hem de biraz geçersiz kalan bir önerme. Çünkü, özellikle 1970'lerden itibaren yükselmeye başlayan Yeni Sağ ideolojiler, sosyal hakları birer ikişer tırpanladı. Dün atıfta bulunduğumuz "Yurttaşlık ve Toplumsal Sınıflar" kitabının yazarlarından Tom Bottomore, Yeni Sağ'ın bu rolünü şöyle anlatıyor: "Bir tür girişimcilik kültürüne yol açan bu bağlılık kültürü, özel kişilerin kendi refahlarını kendi çabalarıyla oluşturmaları, devletin ekonomiye mümkün olduğunca az müdahale etmesi ve yine devletin kendine faydası olmayanlara yardım etmemesi gerektiğini söyler. Yeni Sağ İdeolojisi, zamanla, sosyal hakları yurttaşlık kurumunun bir uzantısı olarak görmemeye başlamış, kamu hizmetleri yerine özel hizmetlerin oluşumunu desteklemiş (özel sağlık hizmetleri, eğitim, özel belediye hizmetleri, kamu hizmetlerinin ticarileşmesi vb) ve yoksulları özel yardıma muhtaç zavallı ikinci sınıf yurttaşlar olarak değerlendirmiştir. Bu durumda, tahribata uğrayan sadece yoksulların sosyal hakları değildir, medeni haklar da bu tahribattan kısmetini almıştır. Lister, yoksul yurttaşların hukuksal sorunlarını yargı makamlarına götürmek, yasal yardım ve danışmanlık almak konularında güçlüklerle karşılaştıkları için, bu kimselerin medeni haklarının da dolaylı olarak kısıtlandığına dikkat çekmektedir." Özetle, 1970'lerden itibaren Yeni Sağ İdeoloji, Darwinist bir yaklaşımla en güçlü olanın ayakta kalmasını savunmuş ve yoksulları giderek dışlayan bir politika izlemiştir. Sorun bununla sınırlı değil elbette. Göçler, yurttaşlığın kapsamını da zorlamakta. Göçmen veya misafir işçiler, sanatçı veya bilim adamı değişimleri nüfus hareketini artırmıştır. Batı ülkeleri, topraklarında yaşamakta olan bu insanları yurttaşlık haklarından, medeni, siyasal ve sosyal haklardan yararlandıracak mıdır, yararlandıracaksa ne ölçüde haklar tanıyacaktır. Günümüzün tartışmalı konularından biri de budur. Marshall'ın yaklaşımının eksik olduğunu belirtmiştik. Çünkü, yurttaşlık haklarını 1950'lerin ortamında belirlerken, günümüzün en tartışmalı konuları kültürel ve ekonomik haklar eksenine değinmemiştir. Bunlar sosyal demokrat veya sosyalist politikalar uyguladığını iddia eden partilerin temel gündem maddesi olması gereken konular. Refah devleti olmaya yaklaşamayan ülkemizde, bu yolda atılan her adım (sigortalıların özel hastane hizmetinden yararlanması gibi) IMF duvarından dönüyor. Ancak ülkemizin sosyal demokrat partileri, özenle bu konuları tartışmak, burada çözüm üretmekten kaçınıyor. Bunun nedeni de çağdaş yurttaşlık kurumu ile Kemalist Cumhuriyet Halk Partisi ideolojisi arasındaki çelişki diye düşünüyorum. Tartışmadığımız sorunlar hızla büyüyerek geleceğimizi karartmaya devam edecek oysa...
|