|
|
|
|
|
Ben Tatlıses liginde iyi değildim
|
|
Özcan Deniz değişimini anlattı: "Türkücülerin dünyasında varlığımı sürdüremedim. Hiçbirinden daha iyi değildim. O ligin ekolü zaten İbrahim Tatlıses. Ben de başka bir kulvara atladım."
Cesaret etsem küpe takacaktım
"Yaşam biçimi olarak türkücülüğü benimsemiş kişilerin içinde ben yok olmaya mahkûmdum. Ben Tatlıses ekolünde iyi değildim. Başka bir kulvara atladım".
Bugünkü Pazartesi Sohbeti konuğum sanatçı Özcan Deniz. Yoksa şarkıcı mı demeliydim ya da türkücü, belki de aktör. Sizce hangisi? diyorum gülümsüyor "Zamanında bize sadece türkücü diyerek güya bizi aşağılıyorlardı. Benim öyle komplekslerim yok. Kim ne isterse onu diyebilir." Özcan Deniz ile röportaj yapmak zor. Asla gerçekten ne düşündüğünü pek algılayamıyorsunuz. Sanki her cevap, her mimik ve gülümseme oyunun bir parçası. Öylesine temkinli, kelimelerini seçerken öylesine titiz ki dayanamayıp, "Kendinizi bir bıraksanız, ne güzel
bir röportaj olacak ama öylesine tutuyorsunuz ki" diye takılıyorum. "Mecburum" diyor. "Markalar kolay yaratılmıyor. İsimler bir yere geldiğinde tek bir cümleyle herşeyi mahvetmek mümkün. Ben de temkinli konuşmaya dikkat ediyorum, burası Türkiye."
DİZİDE ÇIPLAK BİR SAHNE Herkes için bir dönüm noktası vardır. Sizinki hangisi? -Elimde bir öyküm vardı. Aşkın Dağlarda Gezer. Onu televizyona dizi yapmıştık. O dizinin bir sahnesi vardı. Birlikte olmamam gereken biriyle beraber oluyor ve kendimi günahkar hissediyordum. Dereye koşuyorum, dere kurumuş ama ben gusul abdesti alacağım. Ay ışığı vuruyor ve ben ışıkla orada abdest alıyorum. Son derece estetik sinema görseli olarak büyük bir sahneydi. Tabii ben de çıplaktım.
Sonra o pozunuz bir dergiye kapak oldu. -Evet. Benim çıkışım o pozla gerçekleşti diyebilirim. Farklı bir şey yapalım ve birileri de "Acaba bu çocuk ne demek istiyor" diye düşünsün dedim.
Ne söylemek istiyordunuz? -Ben üzerimden her şeyi çıkartıp, yeni bir yolculuğa başlıyorum ve ne olur yaptığmı işleri öyle saçma sapan yorumlayamayın demeye çalışıyordum. Hiç unutmuyorum dizi yayınlandığı sırada ben Sydney'de konserdeydim. Türkiye'ye telefon ettim geleyim mi gelmemeyim mi diye Risk tabii. Iki gün gelmedim. Sonra ibre benim lehime dönmeye başladı.
Şans değil mi bu yani? Halk çıplak pozunuzdan nefret de edebilirdi. -O şans değil, kendiniz doğuruyorsunuz. Türkiye'de beni türkücü olarak biliyorlar. Anadolulu biri kalkıp nü fotoğraf veriyor. Taşlanabilirdim. Hangi türkücü böyle bir şeye cesaret edebilir?
Niye böyle bir çıkışa gerek duydunuz? -Çünkü bulunduğum yerde işler zorlaşmaya başlamıştı. Ben önüme çıkan duvarı atlamak zorundaydım. Aynı kulvarda koştuğum arkadaşlardan daha iyi değildim. Hatta iyi değildim. O dünyanın raconunu benden çok daha iyi bilenler vardı, ben varlığımı sürdüremezdim.
Hangi kulvar bu? Türkücülerin dünyası ama sadece türkü söyleyen insanlardan bahsetmiyorum burada. Hani yaşam biçimi olarak türküyü, arabeski algılayan dünyadan bahsediyorum. Davranışlar, kıyafetler, sahne performansları, albüm repertuarları. O dünyanın merkezinde İbrahim Tatlıses durur. O ekolde ben iyi değildim. Ben o çevrede, o harmanın içinde ancak yok olurdum. Herşey üstümde eğri büğrü duruyordu. Söylemeye onları gibi yapmaya çalışıyordum ama durmuyordu, üzerime olmuyordu. O yüzden başka bir kulvara atlamak zorundaydım.
Sinema bu çıkışı hızlandırdı. -Biraz öyle oldu. Müziğini unuttu diyorlar benim için. Çok acımasız bir eleştiri. Müzük benim dünyam, beni ben yapan önemli bir unsur, hala son sürat devam ediyorum. Ama çıkışımı sinema sayesinde gerçekleştirdim.
Peki kemik kitleniz bu kulvarı nasıl kabullendi? -"Değişti" diyorlar ya ben de "Orangutan mıydım epilasyon yapıp adam ettiniz" diye cevap veriyorum. Yok öyle bir değişim tabii. Türkiye'de eğer yaptığınız işe sahip çıkıyorsanız, insanlar sizi olduğunuz gibi kabul ediyorlar. Hala konserlerim hınca hıç doluyorsa.
YENİ KİTLEMLE AÇ KALIRIM Sizi dinleyen yeni bir kitle konseri dolduruyor olamaz mı? -Olamaz çünkü yeni edindiğim kitle benim bütün kitlemin ancak yüzde onunu oluşturur. Eğer o yeni kitleye kalırsam açım demektir. Sadece biz hep beraberce çıtayı yükselttik. Eğer omurganız varsa, eğer jöle gibi değilseniz insanlar sizi bir yere koyuyorlar. Önce Hülya Avşar şov, ardından nü sahne ve son olarak Asmalı Konak. Ben artık kendimi daha rahat anlatabilecğim ve başarılı olabileceğim bir kulvardayım.
Kıyafetleriniz de bu kulvara bağlı olarak mıdeğişiyor? Mercan Dede ile konserinizde başınızda siyah bir bere vardı örneğin.
-Valla eskiden param yoktu giyinemiyordum şimdi çok şükür istediğimi alabiliyorum. Yoksa giyim zevkim her zaman çevremde takdir görmüştür. Bereye gelince, Amerika'da Asmalı Konak için saçımı kazıttığımda almıştım. Amerika'da insanlar çok rahat giyiniyorlar, kimseyi taktıkları yok. Cesaret etsem küpe de takacaktım.
EŞCİNSEL DEĞİLİM Niye takmadınız? -Ben de hazır değilim, Türkiye de benim küpeme hazır değil. (Gülüyor)
Sizin için eşcinsel dedikoduları da yapıldı. Var mı aslı astarı? -Ben o konuyu cevaplamaya çalıştıkça, konu saçma sapan büyüyor. Bunu ispatlamak mümkün mü? Ortaya bir iddia atıyorlar o kadar. Bir de hassas bir konu iki ucu şekerli değnek. Gay'lerin de rencide olmayacağı bir cevap vermek lazım, çıkıp maço bir laf edeceğim garip olacak. Hadi herkes memnun olacaksa buradan cevap vereyim "Ben eşcinsel değilim" Daha ötesinde ne diyebilirim?
Niye böyle dedikodular çıkıyor? -Geçenlerde Hemingway'in İhtiyar Balıkçı ve Deniz'i izledim. Adam büyük bir kılıç balığı yakalıyor ama sahile getirinceye kadar köpekbalıkları yakaladığı balığı yiyorlar, iskeleti kalıyor. Başarı böyle bir şey. Büyük balığı yakalarsanız, hiç işi olmayan başka balıklar siz işin tadını çıkaramadan başarınızı yemeye başlarlar. Sizin de elinizde balığın kılçığı kalır. O yüzden ben eleştirilere alıştım artık.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|