| |
Kent kadınları ve AK Parti
Türkiye'de AB'ye olumlu bakanların oranının hızla düştüğü haberinin ertesinde, kırmızı ve beyaz et üretimimizin AB standartlarına uygun hale getirildiği haberi yer aldı. AB'nin "sağlık ve temizlik kuralları" yediğimiz etlerin nitelikli hale getiriyordu. Örneğin kıymada yağ oranları sabitleniyor, etin üretim biçimi tanımlanıyordu. Kendi kendime acaba dedim, "sağlıklı kıyma" yemek istemeyenler mi AB'ye tepki gösteriyor? Keşke AB'ye azaldığı söylenen destek böylesine günlük yaşamı belirleyen teknik konular nedeniyle olsa... Kadın ve erkek arasındaki mal varlığı paylaşımından hayvan varlığının envanterine, külüstür arabayla taşımacılığı yasaklamaktan töre cinayetinde ceza indirimine son vermeye kadar... AB'nin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının yaşamına nasıl bir kalite kattığı tartışılmıyor. Peki ne tartışılıyor? Siyaset. İnsan odaklı yeni bir yönetim anlayışını biz sığ siyasal bir çerçevenin içine tıkıştırıverdik. Kedi, köpek etinden yapılan sokak lahmacunundan endişe etmeyip "bölünmekten" korkarak yaşamak buralara mahsus...
Geçenlerde kentleri dolaşarak TOBB delegelerine piyasa ekonomisi anlatan Rifat Hisarcıklıoğlu ile Rize'den dönüyorduk. Yaptırdıkları anketleri gösterdi. AB'ye destek artınca AK Parti'nin oyu da en yükseğe vuruyordu. AK Parti kendine ciddi bir siyasi güç sağlayan AB sürecini bir yana koyarak siyasal milliyetçilik kervanına yazıldı. Kıbrıs üzerinden "milliyetçi oy" avcılığına çıktı. Müzakere sürecini yavaşlattı. AB'ye azalan destekte bunun da rolü var. Ancak AK Parti'nin unuttuğu, AB'ye destek azaldıkça kendi oylarının da azaldığı... Ucuz hamasetin ve niteliksiz bir siyasal milliyetçiliğin Türkiye'de çok sahibi var ama daha zengin ve özgür yaşamak isteyenlerin, dünyalaşma arzusu içinde olanların oyuna talip pek kimse yok. Dünyalaşmak isteyenlerin başında "kent kadınları" geliyor. AK Parti genel seçimlerle yerel seçimler arasında oyunu on puan artırdı. Neden? Çünkü AK Parti'den endişe eden kentlere ve özellikle kentli kadınlara AB sürecinde güven verdi. Dünyalaşma ivmesini artırdı. Meşrutiyetini pekiştirdi. İktidar gücünü biledi.
Bugün ise o noktadan çok uzak. Balıkesir'de domuz çiftlikleriyle uğraşan Tarım Müdürlüğü'ne göz yuman, Göztepe'ye cami yapmayı öncelikli hedef haline getiren, Şemdinli'de hukuka sahip çıkmayan, Merkez Bankası atamasını siyasallaştıran, 9. uyum paketini çıkarmadan Meclis'i kapatan, İstanbul'da toplantı basan bir avuç zorbaya göz yuman, AB sürecinde teknik meselelere siyasal milliyetçi üslup ve jestlerle cevap veren bir AK Parti ile karşı karşıyayız. Bunun nedenini sorarsanız, muhtemelen "taban" diyeceklerdir. Peki, kim bu taban? Yerel seçimlerde AK Parti'ye oy veren kent kadınları taban değil mi? Galiba, AK Partili siyasetçiler "gönüllerinin sesine" taban diyorlar. Halbuki "evrensel temel hak ve özgürlükleri" tavizsiz uygulayan bir parti için taban Türkiye'nin tüm mağdurları. AK Parti yerel seçimler ertesinde kazandığı yeni tabanı büyük bir güç kaynağı olarak kullanmadı. Varoşları sisteme taşıyan ve aynı zamanda modernleştiren bir parti kimliğini bu yeni destek ile güçlendirmedi. AB sürecinde imza attığı muazzam başarıları ve o sürecin bireylerin yaşamlarına getirdiği katkıları partililere bile anlatmadı. Şimdi bunları yapan parti, siyasal milliyetçilikten medet ummakta...
Değişim zor ama Türkiye'nin şiddetle buna ihtiyacı var. Ayrıca Türkiye bir taraftan da hızla değişmekte... Zaten bunun için de zorlanmakta... Bir yanı çürüyen diğer yanı çiçek açan bir Türkiye var. Çiçek açan yanı bu ülke için önemli. Buna siyaseten sahip çıkan kazanacak. Çünkü orada kendilerine ve çocuklarına çok daha iyi bir yaşam sağlamayı arzulayan kent kadınları var. AK Parti bunu göremezse, siyasal milliyetçilikten başka malı olmayanların oyunu alacak ama kentlerin desteğini yitirecek.
|