Ne yapayım? Türkiye'ye hiç gelmeyeyim mi?
Bodrum Türkbükü'nde Ship A Hoy'da güzel bir akşam yemeğindeyiz. Gece güzel, etraf cıvıl cıvıl, insanlar dans ediyor. Etrafı izlerken genç bir kadının kucağında en az sahibi kadar meşhur olan o minik köpeği, Süreyya Yalçın'ın Isabelle'ini görüyoruz. Anlaşılan Isabelle gece hayatına çok alışmış. Bir gece önce de Güverte'de sahne alan Ferhat Göçer'i izlemeye(!) gelmişti... Hayretler içinde bakmıştım. 'Böyle bir ortamda, üstelik en ön masada bir köpeğin ne işi var?' diye. Neyse... Birazdan iskeleye bir zodyak yanaştı İsabelle'i götürmek için. Tam önümüzden geçerken masadaki arkadaşlar sevmek için ellerine aldılar. Ama Isabelle yorgun olduğu için (bizzat onu almaya gelen kaptan söyledi) vakit geçirmeden açıkta demirli olan tekneye gitmek zorundaydı. Isabelle'den sonra konu birden değişti. Bakıcısı, gece hayatı, Ship A Hoy'dan tekneye götürülmesine karar verilmesi, onu almak için bir zodyağın iskeleye yanaşması derken, kendimizi müthiş bir gırgırın içinde bulduk. Ben de Isabelle'in bir gece önce Ferhat Göçer'i en ön masadan izlediğini söyleyince, tam koptu masadakiler. Sonra gündüz Isabelle'e kurşun döktürüldüğünü söyledi biri. Güler misiniz, ağlar mısınız... Tam kara mizah!
SANIRIM KORKTULAR Bir yanda karanlıkta kalmış Türkiye, öte yanda Isabelle... (Ege'deki elektrik kesintisinden dolayı terör saldırısı olabilir mi, gibi yorumlar yapılıyor. O saatte henüz hiçbir şey belli değil çünkü...) Gazetecilik öyle bir meslek ki, tatil falan dinlemiyor. Gece yarısı, Kenan Erçetingöz, Şenay Düdek ve ben, Süreyya ile Kerem'i masamıza davet ettik. Nedir bu durumlar, bu nasıl bir hayattır, öğrenelim istedik. Sanırım önce korktu çocuklar. Eminim içlerinden; 'Muhabir arkadaşlardan sonra bir de müdürleri çıktı karşımıza, eyvah ne yapacağız?' demişlerdir. Gergindiler... Çünkü sürekli magazin gündeminde olmak ikisini de yormuş, biraz da korkutmaya başlamış. Her gün birbirinden havalı fotoğraflarıyla bu sayfalarda gördüğünüz o alımlı genç kadın kendini anlatırken, yaşının küçük kızı oldu karşımızda. İşte o an anladım onu. Kenan, Şenay ve benden sorular ardı ardına gelince, o da her şeyi anlattı. Ama niçin bu denli popüler olduğunu, niçin her gün fotoğrafının çekildiğini anlayamıyordu. Bu ilgi bunaltmış onları. "Kendimi gazetelerde görmeyi seviyorum ama hakkımda çok fazla yanlış haber çıkıyor. Bunlar bizi de, ailelerimizi de üzüyor" dedi. Bir mağazadan 250 bin dolarlık alışveriş yaptığı haberlerine çok canı sıkılmış. "Aylık harcaman ne kadar Süreyya?" diye sordum, "Tamam, benim param var ama o para benim ve doğacak çocuklarımın geleceği. Akıllı harcamak durumundayım. Bana Amerika'ya ayda 10 bin dolar gönderiliyor. Kerem'e de kendi ailesi gönderiyor. Bu parayla hem geçiniyoruz, hem Kerem'in okul masraflarını karşılıyoruz. Diyelim ki, bir ay limitimizi aştık. Sonraki ay daha az para harcıyoruz" cevabını verdi.
HER ŞEYİM ELEŞTİRİLİYOR Hesapsız para harcıyormuş gibi algılanan, "Niçin hep bunlardan söz ediliyor? Ben beş dil biliyorum. İhtiyaç sahibi insanlara yardım ediyorum. Bunları kimse bilmiyor" diyen Süreyya'dan anlatmasını istedim... "İhtiyaç sahibi olanların eğitimleri için yardımda bulunuyorum. Türkiye'ye gelince Bakırköy'deki Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne gidiyorum. Oradaki hastaların ihtiyaçları olan şeyleri götürüyorum. Ama bunları anlatmayı sevmiyorum. Her yaptığım eleştiriliyor. Ben, benim yaşımdaki genç kızların yaşadığından farklı ne yaşıyorum ki?.. Tamam, frapan giyinmeyi seviyorum ama bu bir suç mu? Öyle abartılı bir hayatımız varmış gibi yansıtılıyoruz ki, korkmaya başladım. Yolda yürürken insanlar ya laf atarsa ya saldırırsa diye korkuyorum. Eğer bunlar bitecekse, üç yıl Türkiye'ye gelmemeye razıyım. Ama ailelerimiz burada, arkadaşlarımız burada, biz de burayı seviyoruz" derken o öylesine doluydu ki, bunları anlatırken ağlamaya başladı... "Ne yapalım Amerika vatandaşı mı olalım, ülkemize hiç mi gelmeyelim?" dedi. Kerem'se eşine sarılıp onu sakinleştirmeye çalıştı. 21 ve 23 yaşlarında olan, gençliklerini doyasıya yaşamak isteyen bu çifti anlamaya çalıştım. İnsanın kendini her gün gazetelerde görmesi pek de kolay bir şey değil. Üstelik bunu ne kadar sevse de... Nitekim onların yaşadığı da bu. Bunu seviyorlar ama sanırım dozunu iyi ayarlayamıyorlar. Bunu nasıl yapacaklarını da kuşkusuz en iyi onlar bilir. (Bence işe, Isabelle'in sosyal hayatının temposunu düşürmekle başlayabilirler...)
|