| |
|
|
Ayasofya inadı
Ayasofya ciddi bir "takıntı." 1500 yıllık bir kilise. 1000 yıllıkken, Fatih'in İstanbul'u almasıyla birlikte camiye çevrilmiş. 500 yıl cami kalmış. Sonra 1930'larda "Ne cami olsun, ne kilise" denilerek müzeye dönüştürülmüş. Ben kendimi bildim bileli orası bir müze ve ben kendimi bildim bileli "Cami olmalı" diyenler var. Bu talep bazen yükseliyor, bazen düşüyor. Ancak gördüğüm kadarıyla Ayasofya "Ufaktan ufaktan" cami oluyor. Önce Ayasofya'nın içinde küçük bir bölüm "Müze çalışanları için mescit" bahanesiyle Müslümanların ibadetine açıldı. 150 metre ötesinde İstanbul'un en büyük camilerinden biri, iki kilometre yarıçap içinde onlarca cami varken burada ibadet başladı. Ardından "çalışanlar için" açılan mescit dışardan da "mümin" kabul eder oldu. Yaklaşık 300 kişi burada namaz kılmaya başladı. Ve son olarak da Ayasofya'nın minarelerinden birine "ses düzeneği ve hoparlörler" yerleştirilerek Ayasofya'dan "ezan okunmaya" başlandı. Çevre esnafıyla konuşarak Ayasofya'da ezanın başladığını öğrenen SABAH muhabirleri, daha sonra bunu bizzat dinledi. Anlayacağınız Ayasofya yavaş yavaş müzelikten çıkıyor. Diyeceksiniz ki, "Ezan sesinden rahatsız mı oldunuz?" Bizi ne ezan sesi rahatsız eder, ne kilise çanı. Bu ülkedeki ezan sesinin simgesel anlamına da inanırız. Ezandan değil ama gereksiz bir tartışma ortamının bir inatlaşma yüzünden başlamasından rahatsızlık duyarız.
|