Ya tutarsa...
Bugünlerde Nasreddin Hoca Şenlikleri'yle konuşulan Akşehir, bizim de memleketimizdir. Akşehir'e kimliğini veren büyük bir halk feylesofudur Nasreddin Hoca. Bu başlığın çağrıştırdığı fıkra ise Akşehir'in Nasreddin Hoca kadar önemli simgelerinden biri olan "göl" kıyısında yaşanır. Hoca, önündeki yoğurt çanağından kaşığıyla Akşehir Gölü'ne maya çalmaktayken, etrafındakilerin alaylı sorularıyla karşılaşır: "Hoca hiç göl yoğurt tutar mı?" Yanıtı, bugüne kadar insanlığın en umutsuz anlarında, yol gösterici olan o muhteşem iki sözcüktür: "Ya tutarsa!" Nasreddin Hoca şenlikleri, uzun yıllar, gelenek haline gelen sembolik "göle yoğurt çalma" ritüeliyle başlardı. Benim çocukluğumda, önemli bir etkinlikti bu; Aziz Nesin'lerin, Abdülbaki Gölpınarlı'ların ve ülkenin ünlü sanatçılarının katıldığı... Artık şenliklerde bu etkinlik yapılamıyor. İnanmayacaksınız ama, artık Akşehir Gölü yok. Koca göl adeta buharlaştı, uçtu gitti. 70 kilometre çevresi olan, 371 kilometrekarelik koca bir göl. Akşehirliler göllerinin yok olup gitmesinden üzgün... Geriye dönüşün mümkün olmadığını da söylüyorlar. Biz de üzgünüz. Hatıralarımız çoktur. Şehrin yaslandığı Sultandağları'ndaki Hıdırlık tepesinde, çamlar arasındaki çay bahçeleri ve gazinolardan ufka baktığınızda, o maviliği seyrederdiniz. Ufku boydan boya kaplardı. Sanki deniz manzarası gibi... Öyle gelirdi. Sazan balığı meşhurdu. Sonraları; balıkçılığa, Sovyetler'den kaçıp gelen Kazak'lar hakim oldu. Göl kıyısında bir Kazak köyü oluşturdular. Kadınlıerkekli, başlarında geniş kenarlı fötr şapkaları, ayaklarında çizmeleri ve yakasız gömlekleriyle şehre inerlerdi. Ellerinde sabahın erken saatlerinde içmeye başladıkları mavi ispirto şişeleri eksik olmazdı. İyi ve çalışkan insanlardı. Hepsi bitti. Onlar çoktan döndü memleketlerine. Ama, göl de yok artık. Neden mi? Çok şeyler söyleniyor. Akşehir Gölü'nü besleyen su yollarının başka yöne çevrilmesi, doğanın dengelerinin bozulması, vs, vs... Sebebi ne olursa olsun, belli olan bir şey var: Göl bir daha geri gelmeyecek. Acaba? Ya da buna üzülmek mi gerekiyor, sevinmek mi? Nostaljik ve hüzünlü takılmalarla, gölün tarihini araştırırken; biz doğmadan önce yayınlanan, sayfaları sararmış bir kitaptaki "göl notları"na ulaştık. Şunları yazıyordu: "Akşehir'in bir su şehri olduğunu söyledik. Sultan Dağı'nın şurasından burasından kaynayan, büngüldeyen sular, Akşehir'e nasıl müstesna, güzel ve gönül çekici bir durum temin etmişse, şehrin 8 kilometre doğu kuzeyindeki göl de bu şehrin ve çevresindeki köylülerin sağlıklarını ve varlıklarını tehdit eden müthiş bir tehlike oluşturmuştur. Bu göl, Akşehir için bir afet ve felakettir. Çünkü büyük kısmı bataklık ve sazlıktır. Rivayet edildiğine göre, döküm zamanlarında göldeki balıklar, göl seviyesinden 200 metre yükseklikte 50 kilometre uzaklıkta bulunan Karaağa köyüne kadar çıkarmış. Çevresindeki nahiye ve köylerle, ortalama bir hesapla yarım milyonluk bir nüfus kütlesi, gölden esen çeşitli rüzgarların sürüklediği sivrisineklerle sıtmaya yakalanma tehlikesine maruz bulunuyorlar. Gölün gayrı muayyen fasılalarla tamamen veya kısmen kuruduğu da görülmektedir. 1928'de kuruduğu zaman arabalar gölün tam ortasından bile toz duman kaldırarak bir taraftan öbür tarafa gidip geliyorlardı. Göl bundan sonra tekrar dolmuş ve eski yataklarını aşmıştır. Bu gölün öldürücü tehdidi karşısında zaman zaman kurutulması düşünülmüştür. Yıkılan saltanat devrinin müstebit olan ve halkçı olmayan hükümetleri bile gölün kurutulması hususunda incelemeler yapmışlardır. Kanal veyahut tünel açılmak suretiyle suyunun Sakarya'ya akıtılması mümkün olduğu neticesine varılmıştır. İki sene evvel bu gölün balığı üç seneliği 60 bin liraya satılmıştır. Eskiden bu fiyata da satılmazdı. Harp dolayısıyla Lübnan ve Filistin'in buradan balık çekmesi bu fiyatı artırmıştır. Kurutulduğu takdirde, en az 350 bin dekar ekilmeye müsait toprak kazanılacaktır. Birçok bakımlardan bu gölün kurutulmasının ön plana alınması lazımdır. Bayındırlık Bakanı Sırrı Day'dan bunu bekliyoruz." Biz uzaktan pek güzel görürdük o maviliği... Yoksa hiçbir şey göründüğü gibi değil mi hayatta? Ya da giden yine geri gelir mi? Gelse iyi mi olur, kötü mü? Kim bilir?
|