Yüksek büyümeye veda tasarruf etmeye merhaba
Hazine faizlerinin 10 puan ve dolar kurunun yüzde 30'un üzerinde artmasıyla finansal piyasalarda sınırlı ölçüde bir denge sağlandı. Önümüzdeki pazartesi açıklanacak haziran ayı enflasyon verisinde olduğu gibi, temmuz ve ağustos enflasyonu da pekala bu dengeyi bozabilir. Enflasyonun yüksek çıkması finansal piyasalardaki dengenin daha yukarıda, düşük çıkması da daha aşağıda kurulmasına yol açacak. Piyasaların göreceli bir dengeye kavuşmasında sadece faiz artırımları değil, Merkez Bankası'nın aşırı YTL likiditesini çekmeye başlaması, döviz likiditesini bollaştırması ve kurun seviyesine doğrudan müdahale etmesi de rol oynadı. Dolayısıyla dengenin korunması için, bu tutumun sürmesi gerekiyor. Dün, Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın açıklamaları da bu yöndeydi.
Dış ve iç etkiler Sağlanan dengeyi değiştirecek gelişmelerden biri de dış etkenler. Küresel bir negatif şokun gelmemesi dengenin korunması için belirleyici. Tabii ihtimali az ama kürüsel etkinin pozitif olması da söz konusu olabilir. AB sürecinde tıkanma, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimler de önümüzdeki dönemde piyasalarda kurulan dengeyi aşağı veya yukarı yönde oynatabilir. Genelde beklenen negatif bir etki. Yine burada da, ihtimali az olmakla birlikte pozitif bir etkinin gündeme gelmesi olası. İç ve dış etkenler yaklaşık bir yıl süreyle gündemden düşmeyecek. Bunların ışığında finansal piyasalarda kurulan yeni dengenin, yükselen faiz oranlarının, yükselen kurun makro ekonomik göstergeler ve kamu kesiminden özel sektöre, hatta kişilere ciddi etkeleri olacak. Hemen akla gelebileceklerden başlayalım:
Enflasyonu yükseltecek Faiz ve özellikle kur artışı maliyetler yoluyla enflasyonu sıçratacak. Bunun işaretleri hemen üretici fiyatlarının ve imalat sanayi fiyatlarının tüketici fiyatlarının üzerine çıkmasıyla geldi. Geçtiğimiz yıllarda kur düşüşünün enflasyona yaptığı katkı bu dönemde kur yükselişiyle tersine dönecek. Yüzde 5'lik enflasyon hedefi rafa kalkarken yılsonu için piyasaların enflasyon beklentisi yüzde 12-13'lere yükseldi. Gelecek yıla ilişkin ise henüz beklenti oluşmuş değil. Ancak yüksek bazda giden enflasyonla girileceğinden ve aynı yılda hem cumhurbaşkanlığı seçimi hem de genel seçimler yapılacağından, enflasyon hedeflemesinde kesinleşen birinci yıldan sonra, ikinci yılın da kaybedilme olasığı var.
Tek olumlu katkı Kur artışının en önemli ve belki de tek olumlu katkısı ise cari açığın kontrol altına alınmasında ortaya çıkacak. Kurlardaki artış ihracatı teşvik ederken ithalatı caydıracak. Kur artışı öncesinde 27 milyar dolara varması ve milli gelirin yüzde 7'sine çıkması beklenen cari açık, bunun altına inebilir ve belki geçen yılki düzeyi olan yüzde 6.4 civarına düşebilir. Bu da ciddi anlamda yüksek bir rakam. Ama en azından 2002'den beri başlayan hızlı büyüme durdurulmuş olacak.
Borç yükünü artıracak Yükselen faizler ve kurlar iç borç yükünü artıracak. Kurun artması döviz üzerinden borç ödemelerini büyütürken faizlerin artması da, yeni ihaleler yapıldıkça maliyetlere yansıyacak. Türkiye Ekonomi Araştırmaları Vakfı (TEPAV) kur ve faizlerdeki artışın bütçeye bu yıl getireceği ek yükü 7.4 milyar YTL olarak buldu. Yükselen faizlerin ve kurun stoku artırması yanında, vadeleri kısaltması ve borç rasyolarını yeniden kötüleştirmesi gündeme gelebilir.
Şirketlere finansal yük Kurun artması devleti olduğu kadar özel sektör şirketlerini de etkiliyor. Çünkü geçen yıl sonu itibariyle özel sektör şirketlerinin, ki buna bankalar da dahil, toplam 87 milyar dolar dış borcu bulunuyordu. Bu da kamu kesiminin dış borcundan 4 milyar dolar daha yüksek. Kurun artması aynı şekilde özel sektörün borç servis yükünü artırıyor. Faizin yükselmesi aynı şekilde şirketlerin kaynak kullanma maliyetlerini artırıyor.
Kişilerin gelir kaybı Kişilere en büyük etkisi ise artan enflasyon karşısında reel ücretmaaş ve gelir kaybı olabilir. Ekonominin yavaşlamasından ve büyüme hızının düşmesinden dolayı şirketler kesiminde daralma gündeme geldiğinde işini kaybedecekler olabilir. İstihdam kaybı kişilere yönelik en önemli kayıp olabilir. Dolar kurunun yüzde 25 artması karşısında kişi başına düşen milli gelir yaklaşık dörtte bir oranında azalacak. Artan faiz oranları lira üzerinden, artan kurlar döviz üzerinden işlem yapmanın, kredi kullanmanın, yatırım ve üretim yapmanın, tüketim yapmanın bedelini otomotikman artırdı. Faizlerin ve kurun artması süreci tüketim, yatırım ve üretimden kısaca yüksek büyümeden daha çok tasarruf etmemiz gerektiğini söylüyor bize.
Sonuç "Yaşamaya cesaretiniz olsun. Herkes ölebilir" Robert Cody
|