Gazetecilik mi, şantaj mı?
İstanbul Bakırköy'de son dönemlerde işadamları birbirleriyle karşılaştıklarında hep aynı dertten yakınıyor: " Yerel Vizyon gazetesi seni de aradı mı?" Bu soruya verilen cevaplar da hiç değişmiyor: "Sorma aradı ama ne yapacağımı bilmiyorum." Peki işadamları neden böyle konuşuyor? Sorunun cevabı Bakırköy'de yayınlanan Yerel Vizyon gazetesinin tavrında saklı. Kulislerde konuşulanlara göre, gazetenin sahibi gözüne kestirdiği işadamından reklam alabilmek için her yolu deniyor. En klasik olanı da "ruhsata aykırı" veya "kaçak" yapısı olduğunu ileri sürmek. Tabii, Türkiye'de bu anlamda açığı olmayan insan yok gibi... Bu da bazı yerel gazetecilerin işini bir hayli kolaylaştırıyor. Yöntem de çok basit; önce "İlgilinin dikkatine" başlıklı bir yazı gönderiliyor. Yazıda -hakkını yememek gerekiyor- gazeteciliğin temel ilkeleri de göz ardı edilmiyor. İlgilinin suçları, örneğin işyeri veya konutun bir bölümü mü, yoksa tamamının mı kaçak olduğu sıralanıyor ve şöyle deniyor: "Gazetemizin yaptığı inceleme ve belediyedeki araştırması sonucunda işlemlerin imar kanununa ve ilgili ruhsat mevzuatına aykırı olduğu tespit edilmiştir. Cevap hakkınızı kullanmadığınız takdirde gazetemizin elindeki bilgilerle haber yapılacaktır." Gördüğünüz gibi buraya kadar her şey iyi hesaplanmış ve "ilgili" yi tedirgin edecek "ince" mesaj verilmiştir. Asıl önemlisi bundan sonra olacaklarda. İlgili bu "mesajı" çabuk algılarsa hemen uygun bir reklam fiyatı üzerinde anlaşma sağlanır. Peki ya algılamazsa? İşte o zaman devreye biraz "gözdağı" ya da daha uygarca "aracı koyma" gibi farklı yöntemler giriyor. Eğer iki yöntemle de ikna olmadıysanız, durumunuz iyi değil. Manşetin sürpriz ismi sizsiniz! Ya reklam ücreti ya manşet! Seçme hakkınız elbette var. Ama "Papaz her zaman pilav yemez" misali bazı istisnai durumlar da çıkmıyor değil. İşte bizim olayla ilgilenmemizi sağlayan da bu istisnai durum. Elimde 20 Mayıs 2006 tarihli Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nın aldığı bir "Tanık İfade Tutanağı" var. O belgede Ataköy Atrium İş Merkezi Yönetim Kurulu Başkanı Tacettin Kümet, Bakırköy Yerel Vizyon Gazetesi Sahibi Murat Akkoç hakkında çarpıcı iddialarda bulunuyor. Kümet ifadesinde Vizyon Hukuk Bürosu'nda çalıştığını bildiği Murat Akkoç'tan bir faks aldığını belirterek şöyle diyor: "Faksta iş merkezinde bir kısım aksaklıklar olduğunu, ruhsatsız işler yapıldığını, bu hususları çıkardığı Vizyon gazetesinde yayınlayacağını belirterek görüşmek istediğini söyledi. Ben de Genel Müdür Nezih Altınkök'le birlikte bürosuna gittim. İş merkezinin ruhsatını gösterdik. Bize esnafların şikayetçi olduğunu söyledi. Ben de esnafların neden şikayeti yasal mercilere değil de kendisine yaptığını sordum. Gazeteci olduğunu, kamu görevi yaptığını söyledi." Görüşme burada bitmiyor tabii. Araya özel telefonlar ve özel aracılar da giriyor. Kümet, ifadesinde bundan sonrasını şöyle anlatıyor: "Son telefonunda Salih Taşbaş'la görüşmem gerektiğini, ileteceği mesajı olduğunu söyledi. Ben de Salih Bey'i davet ettim. Bana, Murat Akkoç'un bazı işyerlerinden böyle şantaj yaparak 20'şer milyar aldığını, benden de bu parayı istediğini söyledi." Nihayet asıl niyet anlaşıldı. Ancak iş bu noktaya varınca Tacettin Kümet, soluğu Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nda aldı. Ve dilekçesini yazarak suç duyurusunda bulundu. Kümet o dilekçesinde ilginç bir belgeden de söz ediyor: "Yerel gazeteci Murat Akkoç'la ilgili aracı kişi Salih Taşbaş'ta ses bantları var." Ortaya çıkan manzara şu; Türkiye'de yerel gazeteciliği çıkar aracı olarak kullananların varlığı, asıl gerçek gazetecilerin işini zorlaştırıyor. Dahası gazetecilik kimliği üç kuruşluk reklam uğruna kirletiliyor. Bu kirliliğe artık bir son vermenin zamanı gelmedi mi? Defolu yerel yönetimlerin de işine gelen bu tür gazeteciliğe karşı sadece meslek örgütleri değil, toplum da üzerine düşeni yapmalı ve kendi gerçek yerel gazetelerine sahip çıkmalı.
|