Business class ruhu...
21 Haziran gecesi 24 saat batmayan Gece Yarısı Güneşi'ni izlemek üzere Finlandiya'nın en kuzeyindeydim... Ülkenin Kuzey Kutbu'na en yakın noktası Lapland'de 300 gazeteci ve televizyoncu toplanmış, izliyoruz bütün bir gece batmayan güneşi... Güneş 71 gün batmıyor, hep gündüz oluyor buralarda... Neyse... Bu müthiş gecenin ayrıntılarını bugünkü Günaydın'da yazdım... Dönüş yolunda Helsinki ve Münih'te yaşadığım başka bir olay var ki esas onu anlatacağım...
Gazeteye yazı göndereceğim için Helsinki ve Münih havaalanlarında business class yolcularına ayrılan özel bölüme yöneliyorum... Business class uçaklarda, bir buçuk bazen iki katı fazla para ödeyerek uçanların, bölümü... İşadamları, murahhas aza denilen CEO'lar, ünlüler, eşleri, çocukları, ensesi kalın şirketlerin yöneticileri... Kısaca zenginlerin bölümü business class... Havaalanlarında da özel salonları var... Orada oturup, uçak bekliyorlar... Rahat koltuklara kaykılmış insanlar... Bilgisayar düzeniyle dünyayla iletişimdeler... Geniş ekran televizyonlardan son dakika gelişmeler izleniyor...
Buraya kadar mükemmel bir tablo var gibi görünüyor... Oysa ben uçak beklerken, yazı yetiştirme derdim olmadıkça, bu bölüme uğramıyorum bile... Çünkü bu bölüm genelde havaalanlarının en ruhsuz bölümüdür ... Erkekler hep bilgisayar başındadır... Bilgisayar yoksa telefonla talimat yağdırmaktadır... Hiçbirini yapmıyorsa mutlaka Financial Times gibi bir gazeteyi okumakta, Wall Street Journal'ı da yanında bekletmektedir... Kasvetli bir hava vardır çevrede... Civardaki dükkânlardan ve kafelerden taşan cıvıl cıvıl havanın binde biri bulunmaz o çok zengin mekânda... Sanki hayatta her şey sağlanmış, cıvıl cıvıl yaşayacak bir ihtiyaç kalmamış gibidir... Oysa uluslararası havaalanları müthiştir... Mağazalar, vitrinler, salonlar, restoranlar, barlar, kafeler... Binlerce insanın girip çıktığı, sürekli bir devinimin yaşandığı hayatın, hayat gibi yaşandığı yerlerdir havaalanları... İnsanlar kahkahalar atar... İnsanlar uyur... İnsanlar yer, içer, alışveriş eder... İnsanlar umutları ve heyecanlarıyla yaşar havaalanlarında... Çünkü bir yerden bir yere gitmenin heyecanı ve tazeliği vardır insanların üzerinde... Bunların hiçbiri olmaz business class'da, çok zenginler kulübünde ... Erkekler sanki ihtiyaçları varmış gibi, bilgisayar başında talimatlar yağdırırlar... O sırada salonun dışında hayatı yaşamak varken, zenginliklerine yeni zenginlikler katmaya çalışırlar... Sanki daha fazla zengin olurlarsa, dışarıdaki hayatı yaşayacaklarmış gibi... Onlar sanki alışveriş etmezler, gülmezler, eğlenmezler, heyecanlanmazlar... Cool'durlar ve bilgisayarda çalışırlar... Tom Hanks'in günlerce havaalanında kalmak zorunda kalan Patagonya benzeri bir ülkenin vatandaşını oynadığı Terminal filmini yaşamazlar... Sanki bilgisayardan daha fazla talimat göndermek için zengin olmuş gibidirler... Amerikalıların sucsess story dediği bir başarı öyküsünün kahramanı olduklarını sanırlar... Zenginlik anlamında evet öyledirler... Hayat mühendisliği anlamında ise öykülerinin adı başarı değil başarısızlıktır... O zenginliği niye yaptıkları belli değildir... Gülmeyecek, eğlenmeyecek, bir ülkeden bir ülkeye gitmenin keyfini yaşayamayacaklarsa, niye zengin olmuşlardır, orası da belli değildir... Belli ki uzaklarda bir yerlerde, onları izleyen anne ve babalarının kendileriyle gurur duyduklarını düşünüyorlardır... Mutlaka öyledir... Ama hayatın keyfi onlardan uzaklardadır...
|