Cinsellik denen okyanustan ilginç bir damla
Transamerica bir başyapıt olmayabilir. Filmin çeşitli klişelere yaslandığını, seyircinin kimi en hassas yanlarıyla oynadığını ve özellikle Felicity Huffman'ın beklenmedik düzeyde başarılı, hatta görkemli oyunuyla bir tür "one woman show"a dönüştüğünü söyleyenler de olacaktır. Ama ben yine de bu filmin hayli ilginç olduğunu ve görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Temelde adına cinsellik dediğimiz uçsuz- bucaksız, bir okyanus kadar engin ve tüm cebir problemlerinin toplamı kadar karmaşık alana bir eğilme girişimi bu... En hafif yanıyla, şu günlerde Radikal gazetesinin tefrika ettiği Haydar Dümen'den İnciler yazı dizisindeki dayanılmaz komikliğe gelip dayanan, ama aslında tutku veya töre cinayetlerinden bireysel ve toplumsal mutsuzluklarımıza dek çok şeyin sorumlusu olan bir alan... İstesek de istemesek de, kabul etsek de etmesek de, hayatlarımıza yön veren bir konu. Ve genelde kabul görmüş çeşitli şeylere karşın, içinde farklıyı, sıradışını, 'anormali', çarpıcı ve şok ediciyi hala barındıran bir sürprizler ummanı. Transamerica, konuya hemen balıklama dalıyor ve bize, kadın olmak için ameliyatına birkaç gün kalan bir trans-seksüeli tanıtıyor. Bizdeki dönme, zenne vb. deyimlere karşın hala Batılı bir sözcükle andığımız bir kimlik: Erkekliğinden mutsuz, erkeklik organından dehşete düşen ve çıkışı kadın olmakta bulmuş biri. Ama tam o sırada, tam eski Yeşilçam'a andıran raslantılardan biri gerçekleşiyor ve kahramanımız Bree, üniversite çağında ilk ve son kez yattığı (Ömrümün Tek Gecesi) bir kadından olan, artık iyice büyümüş ve üstelik baba (ya da anne!) mesleğine yakın biçimde, kendisini sokaklarda satan genç oğluyla karşılaşıyor. Ve bu iki çok farklı insan, kader birliği etmek zorunda kalıyor. Filmin temel başarısı, hikâyenin hiçbir önyargı ve ahlâki kısıtlama getirmeden, tüm açıklığıyla dalarken, yine de genel-geçer seyirciyi fazlasıyla 'rencide edecek' (Türkçe'si : incitecek) bir tavırdan kaçınması. Ayrıca bir cıvık komediye veya tam tersi, gözyaşı yüklü bir cinsel melodrama yol açabilecek konuyu tam kıvamında tutarak, bizi ağlatıp güldürmekten çok inandırmayı seçmiş olması. Felicity Huffman'ın büyük başarısından söz ettim. Bu gerçekten de az-buz bir başarı değil. Güzel bir kadın olmaktan uzak, ama son derece kişilikli bu oyuncu, fiziğine son derece uygun bir rolde harikalar yaratıyor. Umutsuz Evkadınları dizisinin tutkunları, onun filmdeki adı olan Bree'nin aslında, dizide ona tam zıt kişilikteki arkadaşının adı olduğunu fark edeceklerdir!.. Ama hakkını yemeyelim: Oğlu rolündeki Kevin Zegers de kusursuz bir 'cinsel nesne' olarak filme büyük katkıda bulunuyor. Elbette anladınız: Transamerica, cinsellik denen olguyu sömürmeden, karşımıza son derece çarpıcı bir film getirmeyi başarıyor. Ve şimdi gördükten sonra söylüyorum: Bu yıl Oscar'ı bence Huffman almalıydı.
TRANSAMERİCA * * * Yönetim ve senaryo: Duncan Tucker Görüntü: Stephen Kazmierski Müzik: David Mansfield Oyuncular: Felicity Huffman, Kevin Zegers, Fionnula Flanagan, Elizabeth Pena, Graham Greene, Burt Young, Carrie Preston/ Amerikan filmi.
|