"İddiaya var mısın?"
"Sinan Çetin'le İddiaya Var mısın" üstünde en çok konuşulan televizyon programları arasına girdi. İlk bölümü bizim kuruyemişçi Mehmet bile izlemiş. Bir müşterisine yerfıstığı tartarken, "Abla," diyordu, "koca TIR'ı dört bardağın üstünde durdurdular. Var işin içinde bir şey! Ben bu halimle çıksam bardaklar paramparça olur..." Ben de izledim programı. Ama asıl ilgimi çeken ne bardaklar üstüne kondurulan araç, ne cızırtısından pişeni anlayan delikanlı, ne bir dokunuşta cep telefonunun markasını, modelini söyleyen genç oldu. Konuklardan biri, okuyacağı cümleleri stüdyodakilerden hiçbirinin doğru Türkçe ile yazamayacağını ileri sürdü. Sonra Atatürk'ün "Gençliğe Hitabe" sinin başlangıç cümlelerini ağır ağır okudu. Konuklar da başladılar okunanları yazmaya. Sonuç: Yanlışsız yazan tek kişi yok!
Bizim kuşakların, değil üniversitede, ortaokulda bile bu tür yazın yanlışları yapması düşünülemezdi. "Dahi" anlamına gelen "de" yi bitişik mi yazdınız, sıfır almakla kalmaz, öğretmenden bir de okkalı fırça yerdiniz. Şimdi bakıyorum da, koskoca kitapların kapaklarında imzaları bulunan kimi anlı şanlı yazarlar bile ne grameri önemsiyorlar, ne yazın kurallarını. Bahane hazır: "Benim anlatımım böyle. Ben özgünüm." "Öğrenmedim, bilmiyorum" demek elbette güç geliyor.
Bir marangoz düşünün. Aracı nedir? Testere, keser, tornavida, vb... Onları kullanmayı bilmezse ortaya çıkaracağı ürün nemenem bir şey olur? Alışılmışın dışında bir şeyler yapmak, "yenilikçi" olmak istese bile araçlarını iyi, doğru biçimde kullanmak zorundadır. Yoksa ortaya özgün bir yapıt değil, her yanı dökülen bir acemilik anıtı koyar. Yazarın aracı da dildir. Önce o dili öğreneceksin, özümseyeceksin, sonra da dilersen kurallarıyla oynayacaksın. Aziz Nesin "bir" i "bi" olarak yazardı. Ama temelde "bir" in "bir" olarak yazılması gerektiğini elbette bilirdi. Günümüzde ise birçok yazar, kullandığı aracın ne olduğunu bilmeden kendi kafasına göre "takılıyor" . Yapıtında ise özgün anlatımdan çok "dilbilgisi zafiyeti" sergileniyor. Gerçekten özgün anlatımlı bir Perihan Mağden mi çıktı... Haydi, herkes başlıyor onun gibi yazmaya. Zaten bilinmeyen dilbilgisi kurallarının önemsenmemesi için harika bir yaratıcılık bahanesi...
"İddiaya Var mısın?" programında kanıtlandığı gibi, okullarda da önemsenmiyor bu. Eskiden "tahrir" ya da "kompozisyon" diye bir şey vardı. Görüşlerinizi, düşüncelerinizi "yazarak" anlatırdınız. Atasözleri, şiirler yorumlar, okuduğunuz kitaplardan özetler çıkarırdınız. Yazardınız. Dilbilgisi kurallarına uyarak. Yaptığınız yanlışlar gösterilirdi. Uyarılırdınız. Şimdi ise bilginizi "işaretleyerek" gösteriyorsunuz. Bir test sorusu... Dört seçenek... Koy birine bir çarpı işareti, tamam. İşin içine bilgisayar da girince yazmayı tümden unuttuk.
Konunun biraz dışına çıkayım şimdi. Programı seyrederken ilginç bir "iddia" hatırladım. Sinan Çetin'in konukları arasında iki genç bulunuyordu. Biri sadece tava cızırtısından ne kızartıldığını anlıyor, öteki dokunarak cep telefonunun markasını, modelini söylüyordu. Yirmi yıl kadar önce Londra'da bir televizyon programı izlemiştim. BBC'de. Konuklar arasında ünlü bir orkestra şefi (sanırım Sir Andrew Solti'ydi), bir de klasik müzik düşkünü iddiacı genç vardı. Genç, etiketi kapatılmış bir plağı eline alınca onun hangi yapıt olduğunu şıp diye söylüyordu. "Çalgılar, türlerine göre, plağın üstünde değişik derinliklerde yivler açar," diyordu. "Yivler de, derinliklerine göre çeşitli renk tonları yansıtır. O yivlere bakarak parçanın girişindeki enstrümanları kolayca anlayabiliyorum." Orkestra şefi gözlerine inanamıyordu. Uzattığı plağı genç eline alıyor, iki saniyede de ne olduğunu söylüyordu: "Mozart, 40. Senfoni... Çaykovski, Kuğu Gölü", vb... Orkestra şefinin dili tutulmuştu sanki. Boyuna aynı sözcüğü yineliyordu: "İnanılmaz... İnanılmaz... İnanılmaz..." Programın sonunda da orkestra şefinin elindeki plağa uzaktan şöyle bir baktı delikanlı... "Vermenize gerek yok," dedi. "Filanca yapıt, yöneten de falanca kişi." Orkestra şefi şaşkınlıktan neredeyse bayılacaktı. Ertesi gün Londra'da tanıdığım kim varsa o genci konuşuyordu. Sinan Çetin'e ve iddiacılara duyurulur.
|