| |
|
|
Bir Nazile Bacı dinledik ki..
Ruşenler köyü, Yunan-Bulgar sınırına çok yakın.. Dağın tepesinde nerdeyse.. Gittik, bir sofra kurmuşlar ki, köy kadınlarının ellerinden yapılma.. Bu kadar olur.. Köy pırıl.. Köy şirin.. En önemlisi.. Kaç göç yok.. Kadın erkek bir arada çalışıyor, oturuyor.. Az yaşlı olanlarda bizim Anadolu usulü başörtüsü var, sıkma baş değil.. Genç kızların hepsinin başı açık.. En önemli görünüş.. Evlerin bahçe duvarları alçak.. Öyle içeriyi saklayan kale duvarları burada yok.. Konuşmalar uzadıkça anlıyoruz ki, burası bir Bektaşi köyü.. Pirleri Hacı Bektaş .. Kaç göç olmayışı ondan.. "Biz azınlık içinde azınlıktık uzun zaman" dedi Haşmet'e, İstanbul'da okumuş bir köy kızı.. Başları açık, bahçe duvarları alçak diye onları kendilerinden saymamış uzun yıllar, Sünni Batı Trakya Türkleri.. Ayrımcılık yapmışlar.. Yunan hükümeti de burayı yasak bölge ilan etmiş.. Giriş çıkışları kontrole almış.. Yunan vatandaşları bile adeta pasaportla gelirlermiş köye.. "Bu ayrımcılık son yıllarda bitti.. Bizimkiler, bizleri aralarına aldılar nihayet.. Yunanlılar da, yasak bölge uygulamasını kaldırdı, o sebepten sizler şimdi burdasınız.. Yoksa biz çok hayal ederdik, dört Türk gazetecisini köyümüzde ağırlamayı.." Yemek uzun sürdü.. Zaten Yunanistan'da kısa süren yemek yok.. Üçer, dörder saat gidiyorlar.. Uzun ama neşeli. Önce sazı eline aldı Özkan. Özkan Samioğlu . Başlamaz mı, Fikret Kızılok çalmaya. Meğer iki büyük Fikret şarkısı Gönül ve Bu Kalp Seni Unutur mu'nun müziği Özkan'ınmış. Veysel dizeleri üzerine bestelemiş önce onları.. Fikret'e, tanıştıklarında dinletmiş. Fikret bayılmış, almış kendi söz yazmış.. Bir baktık, bir de akordiyon çıktı ortaya.. İki dönem Pasok Milletvekili Galip Galip çalıyor.. Çalıyor ve söylüyor.. Biz de katıldık mı?.. "Ah bir ataş ver cigaramı yakayım" deyince, Nebil durur mu, attı kendini ortaya.. Bir zeybek.. Derken masanın öbür yanından tarifi zor bir ses duyduk.. Nasıl etkileyici, çarpıcı bir ses. Nazile.. Ruşenler köylü Nazile "Bir de bizden" diye girdi araya. Düğünlerde şarkı okurmuş Nazile.. Onlardan bir okudu. Biz zorla bir daha okuttuk.. Öf ki öf.. Öldük, bayıldık.. "Hünkâr Hacı Bektaş Veli.. Dost" nakaratına bağıra çağıra eşlik ederek.. Yemekten sonra yeniden tırmandık.. Bu defa köyün kurucusu (Yıl 1400'ün en başı) Seyid Ali Sultan Tekkesi'ne.. Hacı Bektaş Veli'nin dört büyük müridinden biri Sultan.. Tekke, imaret, türbe, cemevi, hepsi orada.. Beni en çok şaşırtan, incir ağacı oldu.. Rivayet o ki, Sultan elindeki asayı fırlatmış. Gelip buraya saplanmış, yeşermiş, incir olmuş.. 500 yıldır.. Ağacın dibi kurumuş, hatta çürümüş.. Ama bu kuru, çürük ağaçtan yeni dallar türemiş, yemyeşil.. Böyle bir şeyi ilk defa gördüm hayatımda.. Gövde kupkuru.. Ölü.. Ölüden canlı dallar çıkıyor?.. Peki nasıl oluyor?.. Ağlaşarak, sarılaşarak ayrıldık Ruşenler köyünden.. Yarın.. Gümülcine!..
|