Ayşe Nazlı'yla çektirdiğim resim...
Güldal telefonda Ayşe Nazlı'yla resmimi çekmek istediklerini söylediğinde, bilmiyordum genç kızların yarısının evden dışarı çıkartılmadığını... Kös kös oturtulup koca beklediğini... Okula gidemediğini... Kısmetini beklediğini... Ne zaman ki OECD raporu yayınlandı o zaman öğrendim, 15 yaşından 19 yaşına kadar olan Türk genç kızlarının yüzde 45'i ne okula gitmekte, ne de bir işte çalışmaktadır... Evde oturmaktadır... Anneye çay yapmakta, mahalledeki kız arkadaşıyla sokak arasında kıkırdaşmaktadır... Muhtemeldir ki, sanatçı takımından birine platonik olarak abayı yakmakta, mahalle arasında ona benzer delikanlıyla da arada bir kaynatmaktadır... Mutlaka birileriyle bir şeyler yapmaktadır. Çünkü bilirim ki boşluk, çokluk doğurur... Sabahtan akşama kadar, annenin nazını çekmeyecek genç kız, ya çevresinde ya da beyninde sonsuz sayıda hülyalara dalacaktır... İşsizlik ve okulsuzluk, televizyonda görülen görüntülerle arsız hülyalara yelken açacaktır...
Okula gitmeyen, hiçbir işe gönderilmeyen 15-19 yaş arası genç kız, kendisinden hiç istenmeyeni olacaktır... Evde oturdukça gözü dışarıdaki renkli dünyaya kayacaktır... Çay kahve yapma dışında kendini göstereceği alan bulamadıkça, kanı kaynayacak, kendini hiç istenmeyen şekillerde göstermeye çalışacaktır... Dışarıdaki hayatı görmektedir... Yaşanan aşkları, müzik eşliğinde sunulan seksi ilişkileri, saçlara yapılan röfleleri, giyilen mini mini etekleri, ciks gençleri gördükçe, hayal ötesi hayatların hemen içine dalmak isteyecektir... Punduna getirip, bir yerlerden biraz zengin sayılabilecek bir sevgili edinecektir... Annenin olmadığı saatlerde, babanın eve geç geldiği günlerde, dışarıdaki arsız hayat ona sonsuz derecede cezbedici, her şeyi teslim edecek kadar kışkırtıcı görünecektir... Fırsatını bulduğunda kaçacaktır... Her kaçışı bir sonrakinin başlangıcı olacaktır... Hayat bu kaçışların her birinde, anne ve babanın sağladığı hayatın çok ötesinde bir hayal gibi görünecektir...
Güzellik yarışmalarına katılacaktır... Onun yaşındaki kızların, yüzlerce spotluk çılgın ışıklar altındaki görüntülerine özenecektir... O kameraların, onu o güzellikte alabilmesi için, hayatını feda edebileceğini düşünecektir... Oysa o anda yaşadığı hayat, Sindirella'nın üvey annesinin evinde yaşadığı ıstırap verici hayat gibi görünecektir... Güzel ayakkabısını gece saat 24.00'ü geçmeden bulacak bir Prens'in onun hayatını bütünüyle değiştirmeyeceğini de tahmin edecektir... Sonra şanslı (!) olanlar evlenecek, çoluk çocuğa karışacak ve uzun yıllar sonra kocası başka güller koklayıp, onu ihmal edene kadar kendini avutacaktır... O kadar şanslı olmayanlar ise, şanslarını hemen arayacaktır... Küçük hediyeler, zaman içinde güzel hediyelere dönüştürülmeye çalışılacak, genç ve diri bedenler seks ve parayı beraberce arayacaktır... Bir süre bunu bulması mümkün olacaktır. Bu sırada, cep telefonları yenilenecek... Diesel veya Mudo'dan jean alınacak, Converse'ler takılacak ait olmadıkları dünyalarda ciks ciks gezilecektir... Parayla yaşanan gençlik aşkları ya da seksleri gidebildiği kadar gidecek, sonrasında felaket gelecektir... Güldal telefonda, Ayşe Nazlı'yla fotoğrafın kız çocuklarının okutulması kampanyası Kardelen için Hülya dergisi tarafından istendiğini söyledi. İlkokula bile gönderilmeyen 1 milyon kız çocuğu için... Ayşe Nazlı'yı kucağıma aldığımda onun için umutlu, hayat için umutsuzdum...
|