Keyfim çok yerinde çook...
10 gün içinde iki tane ödül aldım. Keyfim çok yerinde. Her ne kadar ödül törenlerinde yaptığım konuşmalarla bazı gazeteci arkadaşların ağzının tadını kaçırdıysam da seyircilerimden, okurlarımdan oyun için de, konuşmalarım için de tebrikler yağıyor. Aslında Afife Jale ve Sadri Alışık ödül törenlerinde yaptığım konuşma şu anda oynamakta olduğum Ben Eskiden Küçüktüm adlı oyunumun bir bölümü. Yarın SABAH'ta çıkacak olan söyleşi için bu konuda sorulan sorulara, bir iki cevap verdim ben de kendi meşrebimce... Şimdi gelelim tiyatro alışkanlıklarıma... 10 günde iki kere en iyi oyuncu ödülü almışım, kimse keyfimi kaçıramaz... Her yiğidin bir yoğurt yiyişi, her aktörün de farklı bir oyun stili, farklı takıntıları, uğurları vardır. Kimi karısının resmini baş aşağı asar tiyatroda, kimi iç cebine Kuran-ı Kerim koyar; kimi oyundan önce sahnenin tabanını öper...
SAHNE HAZIRLIKLARI Ben tiyatroya giderken bilgimi, görgümü, tecrübemi, bakışımı tabii alışkanlıklarımı da götürürüm. Bendeniz sahneye çıkarken ada çayı içerim; hem sinirlere hem sese iyi gelir. İçine Rize balı katarım. Eh, Rize balı büyük bir kavanoz alınır; ada çayının hası, yol kenarından, toz topraktan uzakta yetişendir. Bodrum civarında özellikle Yalıkavak, Gümüşlük tepelerinden toplanırsa daha lezzetli olur. Her cebime bir mendil tıkarım; bir keresinde sahnede hapşırıp, yaşadığım sıkıntıdan sonra en az iki mendil koymadan ceplerime çıkmam sahneye. Makyaj yapmam, alerjim var. Mutlaka özel hayatımda giydiğim bir şeyi ya da kullandığım bir aksesuarı oyunda kullanırım. Soyunma odasındaki aynaların en sağ köşede olanına otururum. Üçüncü zil çalınca, biraz önce gitmiş olsam da Pavlov'un köpeği misali hemen tuvalete gitmem gerekir. Kuliste konuşmaktan fazla hoşlanmam, kitap okurum daha çok. Canım sizin anlayacağınız, benim de herkes gibi minik alışkanlıklarım var. Yalnızca tiyatroda bırakmam kendimi alışkanlıkların rahat kucağına; hep pamuklu ya da yünden yapılmış giysiler, çamaşırlar kullanırım. Birbiriyle ilgisi olmayan konularda yazılmış kitapları bir arada okur, birbirlerine çok uzaktan bakan dünyaların ne kadar büyük bir benzerlikler yumağı içinde olduklarını her seferinde yeniden keşfetmenin keyfine bırakırım kendimi. Bizden uzakta duran ya da öyle olduğunu sandığımız durumların, duyguların, düşüncelerin ne kadar yakınımızda, hatta içimizde durduğunu bilirim hep. Benim yabancım olmasın isterim böyle tanışıklıklar. Alışkanlıklarımızın arasında hiçbir zaman yer almayacağını düşündüğümüz davranışların, tercihlerin içimizde cirit attığını da biliyorum; bunun yaşamın bize sunduğu, her köşesinin keşfedilmesi gereken, binbir çeşit ağacın iç içe dolandığı bir cangıl olduğunu da biliyoruz. Alışkanlıklarımızın, yaşamda yaptığımız her türlü tercihin -cinsel tercihimizden siyasal tercihimize kadar- zamanla etrafımızda sıcacık, korunaklı, su geçirmez, ses geçirmez, görüş geçirmez, ılıman, karşı görüşe dayanıklı duvarlar ördüğü hep aklımda; zamanla bu alışkanlıklar hapishanesinin huzur veren konforunda müebbet cezamızı doldurur ve göçer gideriz bir bilinmeze.
KELEBEK OLUNUR BAZEN Benim ve bütün meslektaşlarım için tiyatroda oynamak vazgeçilmez bir keyif, bir meydan okuma ve bir alışkanlıktır. Farklı nedenlerle de sanatlarını sürdürenler olduğunun da bilincindeyim. Ama ben zaman zaman, kendimi dışarıdan izlemenin, gözlemlemenin kapısını aralayarak, sanki başka birini izliyormuşçasına kendime bakarım. En azından kendimden haberdar olabilmek için yaparım bunu. Alışkanlıkların kozasında, kuş tüyü yataklarda hiç bitmesin diye düşündüğümüz sevgileri, sevgilileri bırakır, kozayı deler, bir kelebek oluruz bazen.
|