Komplo olsa bile...
Hükümet çevreleri, Danıştay'a yönelik saldırıyı ilk dakikalardan itibaren "Laikliğe atılan kurşun" değil, Tayyip Erdoğan'ın Çankaya'ya çıkmasını engelleme amaçlı bir "derin devlet komplosu" olarak görüyor. Buraya kadar sürpriz yok. Hükümetin böyle düşündüğü zaten Başbakan Tayyip Erdoğan ve diğer bakanların olaylar sonrasında yaptığı açıklamalar ve dün Erdoğan'ın Mısır'a hareket etmeden önce ettiği "Elimizde önemli bulgular var. Türkiye'de bu tür puslu havaların beklentisi içinde olanlar var" sözlerinden belli. Başbakan'ın cuma sabahı AKP'li kurmaylarıyla yaptığı toplantı ve ardından devletin güvenlik birimleriyle yaptığı değerlendirmede ettiği laflardan anlıyoruz ki, Danıştay'a yönelik saldırıyı yapanların "dini motivasyon" değil "Kızıl Elma" refleksiyle hareket ettiğini düşünüyor. Bu safhada bizlerin bu konuda bir hükme varma şansı yok. Başbakan'ın elindeki bilgiler bizde yok. Polisin titizlikle yaptığı soruşturmanın nereye gittiğini, tetikçi Alparslan Arslan ve beraberindekilerin emniyetteki ifadelerinde neler anlattığını bilmiyoruz. Bu sorgular esnasında ve yapılan istihbarat çalışmalarında emniyetin ne ölçüde "önyargısız" davrandığını bilmemiz de imkansız. Ancak olayın komplo boyutu olsa bile, hükümet, Danıştay saldırısının yarattığı toplumsal infiali bir çırpıda göz ardı edip Anıtkabir'e akan yüz binlerin yüreğinde hissettiği kızgınlık ve tepkiyi duymalı. Soruşturmanın sonucu ne olursa olsun, Anıtkabir'e, Danıştay'a Danıştay üyesi Mustafa Özbilgin'in cenaze törenine akan insanların vermek istediği bir mesaj da var hükümete... Nedir bu mesaj? Son günlerdeki olaylar bize toplumun ciddi bir kesiminin hükümeti laiklik konusunda yeterince duyarlı bulmadığını gösterdi. Doğru, Başbakan'ın Adıyaman ve Diyarbakır mitingine on binlerce insan katılıyor; AKP'nin Akdeniz Gençlik Festivali tıkış tıkış. Ancak Türkiye bu insanlardan, "mağduriyet" hissiyle AKP'de kendi sesini bulan ya da imam hatiplerin bir an önce önünün açılmasını isteyenlerden ibaret değil. Hükümetin laiklik konusunda duyarsız kaldığını düşünen, daha batılı olmak isteyen, siyasi motivasyonunu "mağduriyet" değil "gurur"da bulan geniş bir orta sınıf kitlesi var bu ülkede. Geniş diyorum, çünkü bu sessiz çoğunluk hem AKP'ye oy veren yüzde 34 hem de oy vermeyen yüzde 66 içinde var. Tayyip Erdoğan iktidara geldiğinde herkesin Başbakanı olmayı vaat etmişti. Bu yüzden de, Danıştay olayının içyüzü ne olursa olsun, yarattığı toplumsal tepkiyi ve laiklik hassasiyetini bir kalemde silmek, "doğal değil" diye geçiştirmek, yanlış olur. Bunları neden söylüyorum? Çünkü Özbilgin'in Kocatepe Camisi'ndeki cenazesinde ben de vardım. Kalabalığın içinde gezdim. İnsanlarla konuştum. Birçok kişiye "Kimsiniz? Neden buraya gelmeye karar verdiniz" diye sordum. İzlenimlerimi daha sonra büromuzdan cenazeyi takip eden diğer gazeteci arkadaşlarınkilerle de karşılaştırdım. Evet camide, CHP, MHP, İşçi Partisi ya da sendikalı organize siyasete mensup insanlar vardı. "Hükümet istifa" diyenler bu kesimdendi. Ancak çoğunluk, cüppesini kapan genç avukat, "Yaz kızım ben Elhamdülillah Müslümanım. Ama hükümetin dindar-dinsiz diye ayrımını kabul etmiyorum" diye önüme atlayan emekli öğretmenler ya da siyasi bir suikaste sessiz kalmamaları gerektiğini düşünen sade vatandaşlar da vardı. Bunlar "hükümet istifa" ve "Katil Tayyip" sloganlarına katılmadı. Ama "Türkiye laiktir, laik kalacak" lafını duyduklarında bütün güçleriyle haykırdılar. Gözlerimin beni yanılttığını sanmıyorum. O gün sessiz çoğunluğun sesini yükselttiği gündü. Hükümet bu sesi de duymalı...
|