Krizi yönetememek
Danıştay olayında da AK Parti, krizi yönetme konusunda geçmiş davranış üslubundan yine kurtulamadı. Nedenini anlatmak için çirkin saldırının gerçekleştiği 17 Mayıs Çarşamba gününe dönmek gerekiyor. Olayın ardından başta Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek olmak üzere, bakanların anında Danıştay'a gitmeleri olumlu bir gelişmeydi. Çiçek'in olayla ilgili ilk açıklamaları da gerilimi önleyen mesajlarla doluydu. Ancak, CHP lideri Deniz Baykal'ın, Danıştay çıkışındaki sözleri, AK Parti'nin başlangıçta tutturduğu kimyayı bozmaya yetti. Alışıldık refleksi tetiklendi. Baykal'ın açıklamasını daha yumuşak bir tonda savuşturmak yerine, karşı atak başladı.
Kriz içinde kriz Meclis'teki görüşmelere bu psikoloji aynen yansıdı. Geçmişte yaşanan olaylar sonrası Meclis'in nasıl bir tavır geliştirdiği örneklerine bakma gereği duyulmadı. İktidar partisi olarak, "Meclis'teki tüm partilerin katılımı ile olayı kınayan bir bildiri çıkarılsın" önerisini yapmak akıllara dahi getirilmedi. Bunun yerine, savunma içinde muhalefetle önce sözlü daha sonra karşılıklı birbirinin üzerine yürüme yolu tercih edildi. Muhalefetin çizdiği yol tercih edildi, "Kriz içinde kriz yaratma başarısı" yine gösterildi. Her şey burada bitmedi. Başbakan'ın, Danıştay ziyaretinde, kapıda karşılanmaması, "Olayın psikolojisi içinde olur böyle şeyler" diye değerlendirilmedi. Danıştay ve yargı mensuplarına karşı sert tepkiler yükseldi; kaşların çatılmasına yol açtı. Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin'in ABD yolunda, Danıştay eylemini gerçekleştirenlerce üç kez saldırıya uğramış Cumhuriyet gazetesine dönük suçlayıcı sözleri de işin tuzu biberi oldu. Ertesi gün cenazenin kaldırılması sırasında, bakanlara dönük kurşun gibi ağır sloganlar ve fiili saldırılar da gerilimi yükseltti.
Fırsattan istifade Bazı milletvekilleri ve parti yöneticileri, cenaze törenleri sırasındaki gösterileri Ankara Emniyeti'nin yumuşatıp, büyük bir olaya yol açmadan sonuçlandırma başarısını da yanlış okudu. Cenaze namazı sırasında bakanlara tepki gösteren kalabalığın cop kullanılarak dağıtılması halinde, gösterinin bir anda nasıl bir noktaya taşınacağı görmezden gelindi. Ortaya çıkan gerilimde ilk patlayan da Başbakan Erdoğan oldu. Üs düzeyde kalıp, bir hakem gibi davranma ve gerilim psikolojisini giderme yolunu tercih etmedi. Doğrudan girdi; CHP lideri Deniz Baykal'ı komplonun içinde olmakla suçladı. Grup da boş durmadı, Meclis'te siyasi teamüle uymayan bir gelişmeye imza attı. Muhalefet milletvekillerinin cenaze törenleri için Danıştay ve Kocatepe Camisi'ne gitmelerini fırsat bildi. Elzem olmayan, 3 yasayı, Meclis'ten jet hızıyla geçirdi.
Şener duyarlılığı AK Parti içinde makulü bulan da vardı; Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener. Önce Kocatepe Camisi'nde kendisine sözlü sataşan kişiyi yumuşattı. Ertesi gün de cenazedeki tepkileri şu sözlerle savuşturdu: "Öngörülmez bir sonuç ortaya çıkmış değildir. Günün atmosferi içinde anlayışla karşılamak gerekir..." Şener bunu yaparken, hükümet içinde ve milletvekili arkadaşlarından gelen yaklaşımlar, aynı doğrultuda olmadı. Dört yıl önce verilen, "Biz uyum sağlamaya, siyaseti germeden özgürlükçü adım atmaya geldik" sözleri bir kenara bırakıldı. Sonuçta, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök'ün, "Halkın reaksiyonu takdir edici, devamlılık kazanmalı" sözleri geldi. Bu sözler AK Parti'de iç gerilimi yükseltmeye ve "Bu noktaya nasıl geldik?" sorusunun sıklıkla sorulmasına da yetti. AK Parti bu psikolojisi içinden çıkıp, iktidar sorumluluğu içinde meselelere daha yukarıdan bakarak yaklaşmadığı, hakem rolü oynayan pozisyona girmediği takdirde, sıkıntısı her geçen gün artacak. Özellikle de kendi Meclis grubu içinde... NOT: Önceki gün beyin kanaması geçirip hastaneye kaldırılan eski Başbakan Bülent Ecevit, son 40 yıllık yaşantısının belki de en uzun süren 48 saatlik uykusundan bugün sabah uyandırılacak. Umudumuz onunla...
|