Talimatlı demokrasi...
Başbakan Tayyip Erdoğan, her fırsatta, "demokrasinin her yerde geçerli olması gerektiğinin" altını çiziyor. Demokrasinin tüm kurallarıyla, AK Parti'de uygulandığını vurguluyor. Peki bu kural, geçen hafta sonuna kadar 35 ilde tamamlanan ve 15 Temmuz'a kadar da bitirilecek olan AK Parti kongreleri için de geçerli mi? Hemen yanıtlayalım: Hayır... Kongrelerde, "tepeden talimatlı demokrasisi" işliyor. Diyelim ki bir ilde çok sayıda aday var, önce milletvekilleri devreye giriyor ve sayı ikiye indiriliyor. Ardından bizzat genel başkan veya adına birisi, adaylardan birine telefon açıp, diğerinin lehine çekilmesi talimatını iletiyor.
Mücadeleden kopuş Bu kuralın uygulandığı yerlerden biri de Kahramanmaraş... Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener ile gittiğimiz Kahramanmaraş'ta kongreyi de izleme olanağı bulduk. Kahramanmaraş kongresi geçen yıl stadyumda yapılmıştı. Bu yıl kongre mekanı olarak kapalı spor salonu tercih edilmiş. Salona girdiğimizde bütün hazırlıklar yapılmış, delegeler yerini almıştı. Ancak, bir aksilik vardı; tribünlerin büyük bölümü boştu. Bir yıl önce stadyumu dolduran Kahramanmaraş AK Parti teşkilatı, bu kez salona 200 kişiden fazlasını getirememişti. Nedenini sorduğumuzda verilen yanıt aynıydı: "Başbakan mevcut il başkanı ile devam edilmesini istemiş, diğer adaya telefon açıp 'sen çekil' demiş. O çekilince kimse gelmek istemedi..." Salonun dışında sohbet ettiğimiz delegelerin tavrı da farklı değildi. Başlangıçta kongreye gelmek istemediklerini, ancak "Şener'i görmek için geldiklerini" belirtiyorlardı. İçlerinden biri tavrını net koyuyordu: "Zaten sandığa da boş oy atacağım..." Kongrenin sonucu da bu tavrı göstermeye yetti; kullanılan oyların 180'den fazlası, yani üçte birini boş çıktı. Aynı durum komşu kent Adana başta olmak üzere, birçok ilde de gerçekleşmiş. Daha da ilerisi, partiden bazı kişilerin akçalı konulara girdiğine ilişkin iddialar, bizzat delegeler tarafından dillendirilmeye başlanmış. Şurası bir gerçek ki, Genel Merkez tarafından uygulanan yöntem, AK Parti'ye kazandırmak yerine kaybettirmiş. Yarattığı kırgınlıklar, küskünlükler bir yana, parti için mücadele şevkini de kırmış. "Bundan sonra parti için mücadele etsem ne olacak, yine tepeden yönetim belirlenecek" anlayışıyla teşkilattan uzaklaşmayı da beraberinde getirmiş.
Çankaya hesabı AK Parti'nin sıkıntı yarattığını bildiği halde bu yönteme yönelmesinin nedeni de açık: Cumhurbaşkanlığı seçimi... Belli ki Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı'na aday olursa, kendisinden sonra gelecek kişiyi de bizzat tayin etmek istiyor. Aynen zamanında merhum Turgut Özal'ın ANAP'ta yaptığı gibi, bizzat tayin ettiği kişinin, kongreden Genel Başkan, dolayısıyla Başbakan çıkmasını istiyor. Kendisi Çankaya'ya çıkmasa bile, sonbaharda yapılacak büyük kongre ile yeni oluşacak parti yönetimine bizzat damgasını vurmayı hedefliyor. Zaten partide gücü tartışılmaz olan Erdoğan'ın, parti içinde de dillendirilen bu hesaplarını yerine getirmesi için önünde engel yok. Ancak, parti içi demokratik mücadelenin yok olduğu ortamların, partilere neye mal olduğu unutulmamalı. Bunun en güzel örneği de Özal döneminin ANAP'ı... Özal da 1987'den sonra Çankaya hesabı ile parti kongrelerini kendisine göre dizayn etti. Kendisine en yakın isimlerden Eyüp Aşık ile Trabzon kongresi için Merkez Yönetim Kurulu'nda kavga etmekten çekinmedi. ANAP'tan kopuşlar ve hızlı yıpranma süreci de o tarihten sonra başladı.
|