|
|
|
125'inci yılında Atatürk
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Mustafa Kemal Atatürk'ün milli mücadeleden başlayarak yaptığı doğru tercihler ve bu tercihlerin ifadesi olan kavramlar, üzerinde özenle durulması gereken, milletimiz tarafından içselleştirilmiş, birleştirici kavramlardır. Bu kavramları 'toplumsal ihtilaf' alanları haline getirmekten hep birlikte özenle kaçınmamız gerektiğine inanıyorum'' dedi.
Başbakan Erdoğan, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile Atatürk Araştırma Merkezi'nin ortaklaşa düzenlediği ''Doğumunun 125. yılında Mustafa Kemal Atatürk Uluslararası
Sempozyumu''na katıldı.
Milli Eğitim Şura Salonu'nda düzenlenen toplantıda bir konuşma yapan Erdoğan, tarihe mal olmuş büyük şahsiyetlerin sadece kendi dönemlerindeki başarılarıyla değil, geleceği şekillendirmedeki rolleriyle değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Konuşmasında, Atatürk'ün tarihi şahsiyeti üzerine romantik değerlendirme yapmaktan çok O'nun günümüze ışık tutan fikirleri ve Cumhuriyetin kuruluş idealleri üzerinde düşünmeye davet eden Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin, 20. yüzyılın başındaki milli bağımsızlık hareketlerinin sembolü ve ilham kaynağı olduğunu ifade etti.
Atatürk'ün liderliğinin ''Ya istiklal ya ölüm'' parolasında somutlaştığını belirten Erdoğan, şunları söyledi:
''Türk milletinin bağımsızlık aşkı, bu yüksek ruhta karşılık bulmuştur. Atatürk'ün liderliğinde zaferle nihayetlenen milli mücadelemizden sonra, modern bir devletin inşası başlamış; zamanın ruhuna uygun bir model ortaya konmuştur. Bu model, Türk milleti için bir yenilenme, modernleşme, muasırlaşma hamlesi olmuştur.
Bildiğiniz gibi Atatürk, bir doktrin yada ideoloji vazetmemiş, herhangi bir kalıplaşmış ideolojiye dayanma gereği hissetmemiştir. O'nun dünya görüşünün temeli akılcılıktır, bilimdir. Millete hedef olarak gösterdiği 'muasır medeniyet'e ulaşma yolunda akıl ve bilim hayati öneme sahip değerler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Atatürk, tekamüle, gelişmeye dayalı bir dünya tasavvuruna sahipti. Bu tekamülün doğrultusunu tespit edip ona uygun davranmada akıl ile bilimin kılavuzluğuna ve milletin iradesine sonuna kadar güveniyordu. Bu gerçekçi, akılcı üslup, Atatürk'ün Cumhuriyeti kurarken doğru tercihler yapmasında, tarihin akışını iyi ve doğru okuyabilmesinde çok önemli bir yere sahiptir.
İşte bu sebeple, sözlerimin başında da belirttiğim gibi, Mustafa Kemal Atatürk'ü anarken ve anlamaya çalışırken üzerinde durmamız gereken asıl unsurlar, Cumhuriyetimizin temelini oluşturan kurucu ilkelerdir. Çünkü bu ilkeler onun dünya görüşünün, tarihe ve topluma bakışının temelini teşkil etmektedir.
Atatürk'ün fikriyatının ve Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan kavramlar, genel bir çerçeve içinde 'Cumhuriyet', 'Milli egemenlik', 'Milli devlet' ve 'Laiklik' olarak sıralanabilir. Türkiye Cumhuriyeti bu kavramlar, bu fikirler üzerinde yükselmiştir.
Bugün bizlere düşen görev, milli mücadeleden itibaren ortaya konan, Türkiye'nin istikametini belirleyen bu doğru tercihlere sahip çıkmak ve daha da ileriye taşımaktır.''
''KAVRAMLARIN ÖNEMİ VE BİRBİRLERİNİ BÜTÜNLEYİCİ ÖZELLİKLERİ''
Bu kavramlar üzerinde kısaca durmak istediğini kaydeden Erdoğan, geçmişten geleceğe doğru yol alırken bu kavramların önemi ile birbirlerini bütünleyici özelliklerine işaret etmek istediğini dile getirdi.
''Cumhuriyet''in, saltanatın kaldırılmasını ve ''Cumhur''un yönetimini ifade ettiğini belirten Erdoğan, demokrasinin dayandığı ''Demo'' ile Cumhuriyetin dayandığı ''Cumhur''un birbiriyle örtüşen kavramlar olduğunu bildirdi. Cumhuriyet ile demokrasinin, birbirinde anlam bulan ve birbirini bütünleyen kavramlar olduğunu anlatan Başbakan Erdoğan, saltanattan cumhuriyete geçişin, Türkiye'yi ''muasır medeniyet''in değer ve kurallarıyla buluşturacak bir demokratik siyasi düzenin inşasına yönelik olarak atılmış en büyük adım olduğunu vurguladı.
''Milli egemenlik, modern demokrasinin; demokratik ve laik cumhuriyetin olmazsa olmaz şartıdır'' diyen Erdoğan, demokrasinin, meşruiyetin kaynağını başka bir yerde aramayan, toplumda, millette gören bir siyasi düzenin adı olduğunu söyledi.
Atatürk'ün, egemenliği kayıtsız şartsız millete teslim eden anlayışının, Türkiye'nin bugün sahip olduğu demokratik rejim açısından belirleyici bir önem taşıdığını belirten Erdoğan, ''Meşruiyetin temeline milleti koymayan bir rejime demokrasi demek mümkün değildir'' diye konuştu.
Erdoğan, Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basmasından itibaren dillendirdiği milli egemenlik fikrinin, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin ilanıyla birlikte gerçek anlamına kavuştuğunu ve demokratik bir siyasi düzenin tesis edilmesinin temel dayanağı olduğunu da dile getirdi. Erdoğan, şöyle konuştu:
''Milli, üniter devlet, Türkiye Cumhuriyeti'ni oluşturan bireylerin vatandaşlık temelindeki ortaklığına işaret etmektedir. Milli devlet, idari ve siyasi çağrışımları kuvvetli bir kavram olmakla birlikte, sosyolojik bir muhtevaya da sahiptir; Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içinde yaşayan ve vatandaşlık bağı ile Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlı olan her bir ferdi, milletimizin ayrılmaz ve eşit bir unsuru kabul etmektedir. Atatürk, hiçbir zaman inanç farklılıkları ve etnik köken esasında tanımlanan millet anlayışlarına itibar etmemiştir.
Bugün Türkiye, anayasal vatandaşlık zemininde tarih şuuruna ve ortak yaşama iradesine sahip, farklılıklarını zenginlik kabul eden bireylerin oluşturduğu güçlü ve demokratik bir ülkedir. Milli devlet fikrine uygun şekilde bu ülkenin bütün bireyleri, başka hiçbir hususiyetlerine bakılmaksızın, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaları hasebiyle eşittirler.
Demokrasinin ve toplumsal barışın teminatlarından biri olan laiklik, iki boyutlu bir kavramdır. Laikliğin birinci boyutu, devletin din kurallarına göre yapılandırılmamasıdır. Bu, standartlaştırılmış, üniter, parçalı olmayan bir hukuk düzenini gerektirir. Laikliğin ikinci boyutu ise devletin bütün dini inançlar karşısında tarafsız, eşit mesafede bulunması, bireylerin din ve inanç alanındaki özgürlüklerini teminat altına almasıdır.
Nitekim, Anayasamızda cumhuriyetin nitelikleri maddesinde de bu husus kayıt altına alınmaktadır. 2. Maddenin gerekçesinde laikliğin içeriği ve tanımı için şöyle denmektedir: Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tabi kılınmaması anlamına gelir.
Bu özellikleriyle laiklik ilkesi, Cumhuriyetimizin temel ve birleştirici bir niteliğidir.
Atatürk'ün hayata geçirdiği bu kavram ve ilkeler, kanaatimce bugün, O'nun akılcı ve tekamülcü bakışına uygun olarak, çağdaş demokrasinin evrensel normlarına göre yorumlanmalı ve sürekli ileriye taşınmalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün milli mücadeleden başlayarak yaptığı doğru tercihler ve bu tercihlerin ifadesi olan kavramlar, üzerinde özenle durulması gereken, milletimiz tarafından içselleştirilmiş, birleştirici kavramlardır. Bu kavramları 'toplumsal ihtilaf' alanları haline getirmekten hep birlikte özenle kaçınmamız gerektiğine inanıyorum.
Bunun için öncelikle bu kavram ve ilkelerin lafızları kadar ruhlarını da benimseyip korumamız gerekmektedir. Anayasamızda da ifade edildiği şekliyle, insan haklarına dayalı, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin temel nitelikleri arasında bir öncelik sıralamasına gitmek, fikri değerlendirmelerimizi yanlış bir mecraya sürükleyecektir. Şunu unutmayalım ki, Cumhuriyetimiz artık kurum ve kurallarıyla, milleti ve fertleriyle demokratik olgunluğa erişmiştir. Cumhuriyetimiz adına bu gün sahip olduğumuz en büyük kazanım da bana göre budur.''
MUASIR MEDENİYET YOLCULUĞU
Bugün, Mustafa Kemal Atatürk'ün doğum yıldönümünü kutlarken, Cumhuriyetin kuruluş ideallerine her zamankinden daha yakın olmanın da bahtiyarlığını yaşandığını kaydeden Erdoğan, Türkiye'nin AB ile katılım müzakerelerine başladığını hatırlattı.
Türkiye'nin muasır medeniyet yolculuğunda demokrasisini geliştirerek, vatandaşlık şuurunu güçlendirerek emin adımlarla ilerlediğini ve bundan iftihar ettiklerini bildiren Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin itibarının bugün bütün dünyada yükselmeye devam etmekte olduğunu ifade etti.
''Türkiye'nin gelecek perspektifi, zaman kaybetmeden, gücünü, değerlerini, geniş imkan ve kaynaklarını harekete geçirerek, gelişme potansiyelini, ilerleme azmini en üst düzeye çıkarmaktır'' diyen Erdoğan, ''Hedefimiz, Cumhuriyetimizin 100. yılına heyecanla hazırlanan Türkiye'yi her açıdan dünyanın en gelişmiş, en saygın, en güçlü ülkeleri arasına katmaktır. Mustafa Kemal Atatürk'ün işaret ettiği medeniyet perspektifi ve ilkeler manzumesi, hepimiz için bağlayıcı ve birleştirici oldukça Türkiye Cumhuriyeti ilerleyişini sürdürecek; milletimiz, refah ve özgürlük bakımından dünya milletleri arasında hakkettiği yere kavuşacaktır'' diye konuştu.
Erdoğan, 2012 yılında kişi başına 10 bin Dolar milli gelir hedeflediklerini de vurgulayarak, ''Bunu yakaladığımız zaman Türkiye'yi yakalayabilene aşk olsun'' dedi.
(AA)
|