Sistem yerli borsacıya da bankacıya da kapıyı gösteriyor
Yerli bireysel borsa yatırımcıları beş yıl önce 1 milyon 359 bin iken 2005 sonunda 880 bine düştü. Beş yılda 479 bin kişi azaldı. Enflasyonun tek haneli rakamlara indiği, reel faizlerin yüzde 6'lara düştüğü döviz kurunun gerilediği, yabancıların talebiyle borsanın yüzde 59 arttığı, Türkiye'nin AB ile müzakelerinin başladığı, ekonominin yüzde 7.6 büyüdüğü bir yılda borsa yatırımcılarının sayısı azalmaya devam etti. Yabancıların payı 11 puan daha artarak yüzde 66'ya çıkarken, yerlilerin borsadaki payı yüzde 34'e geriledi. Bir yerde yerliler Türkiye'nin şirketlerine ve sermaye piyasasına güvenememiş duruma geldiler. Bu nedenle yatırım yapmaktan kaçındılar. Buna karkşılık yabancıların güveni ise daha fazlaydı.
Geçmişin izi Bunun önemli bir nedeni yerli yatırımcıların geçmiş dönemlerde, krizlerden darbe yemesi. Tecrübeleri, işlem yapma teknikleri, uluslararası deneyimleri, büyüklükleri ve yatırım vadelerinin uzunluğu nedeniyle yabancı yatırımcılar, bu darbeleri ucuz atlattı. Aracı kurumların batışından yerliler büyük zarar gördü. 12 yıl önce meydana gelen bu olay henüz temizlenmiş, sistem bu konuda yatırımcıyla barışmış değil. 2001 kriziyle yerli yatırımcı sadece aracı kuruluşların değil, şirketlerin de batabileceğini gördü. Bunun darbesini yedi. Özellikle batık bankaların çifte bilanço açıklaması ve sonra bu bankalardaki küçük yatırımcıların hisselerine bedelsiz el konulması, 10 binlerce mağdur yarattı. Buna bir de piyasanın çöküşü eklenince, kaybeden yatırımcı sayısı çoğaldı, yatırımcıların kaybı büyüdü, güven erozyonu en yüksek noktaya çıktı.
Fırsat kaçırıldı Krizin ardından ve özellikle de küresel sermayenin bollaşmaya ve dünya faiz oranlarının en düşük düzeylerine inmeye başladığı bir dönemde yabancı yatırımcılar yeniden İstanbul Borsası'nda alımlara başlarken yerliler piyasadan uzak durdu. Krizin ağır psikolojik şartlarından kurtulamadılar. Fiyatlar belli bir noktaya geldikten sonra fırsatın kaçırılmış olduğu düşüncesi, bazı yatırımcıları borsaya gelmekten alıkoydu. Sonuçta İMKB'nin üçte ikisi yabancıların eline geçti. Yerlilerin payı üçte bire indi. Ortaya yerli yatırımcıları piyasaya çekecek, piyasayla barıştıracak, onların güvenini artıracak projeler yürürlüğe konulamadı. Hatta yabancı yatırımcının varlığı yerlinin gözardı edilmesine bile yol açtı denilebilir. Sonuçta yerli yatırımcılar sermaye piyasasından önemli ölçüde dışlandı.
Bankacılıkta da yabancı Tıpkı bankacılıkta olduğu gibi. Artık bankacılıkta da yabancıların ağırlığı hissediliyor. Bu gidişle yakında bu sektörde de çoğunluğa geçebilecekler. Banka sahip ve yöneticilerine 20 yıl geriye yönelik sorumluluk getirilmesi, yedi sülalesinin de banka işlemlerinden bütün mal varlıklarıyla sorumlu tutulması, AB konjonktürü ile birleşince yerli sermayedarın çekildiği, yabancı sermayedarın sahip olduğu bir bankacılık sektörü ile karşı karşıya kaldık. Borsada küçük hissedarların uğradıkları haksızlıklar ve şansızlıklar, bir yerde tecrübesizlik Türkiye sermaye piyasasını yabancıların hakimiyetine soktu. Bankalarda ana hissedara karşı takınılan tutum da bu sektörde yabancıları hakim duruma getirdi. Her iki tarafta da yerlilerin hor görülmesi, haklarının korunamaması sektörlerdeki yabancı ağırlığıyla sonuçlandı.
Karşılığı yok Şimdi acaba Türkiye'deki faaliyetinden dolayı hangi yabancının yedi sülalesi soruşturulacak? Mal varlığına el konulacak? Bu kanun fiilen ancak yerli banka sermayedarını cezalandıracak. Bankacılıktan ve sermaye piyasasından sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de, " Türkler de Yunan bankalarıyla ilgilensin " demiş. Yunanistan'daki bu Türkiye fobisi olduktan sonra bırakın banka satmayı yakınından bile geçireceğini sanmıyorum. Turgut Özal Başbakan iken çok iyi niyetle Yunanistan'a vizeyi kaldırttı. Yunanlılar Türkiye'ye hâlâ vizesiz geliyorlar. Aradan geçen 20 yıla yakın zamanda ise Yunanistan, Türkler'e vizeyi kaldırmadı. Bu yeterince iyi bir örnek değil mi?
Sonuç "Bana vermen için sana veriyorum" Latin Özdeyişi
|