Andıç ve medya
Andıç olayının nasıl geliştiğini dün ana hatlarıyla anlatmıştım. Andıç, aslında uzun süredir devam eden bir zihniyetin doğal sonucuydu. Bu zihniyet, medya gruplarının anlaşıp oluşturduğu karteldi. O dönem, merkez sağın parçalanma sürecinin hızlandığı, küçük partilerin Meclis'te egemen olduğu ve ayakta kalabilmek için medya gücüne büyük destek duyduğu bir dönemdi. Gazete merkezleri, hükümet kurulup yıkılan yerler haline gelmeye başlamıştı. En azından siyasi figürler, iki büyük medya grubunun icazetini almaya büyük önem veriyordu. Böyle bir ortamda, Çiller hiç beklenmeyeni, yapamaz denileni yaptı ve Erbakan'la koalisyon kararı aldı. Bu karar, Ankara'daki meşhur "kurumlar"dan çok karteli rahatsız etti. Çünkü, kendilerinden icazet alınmamıştı, kabinenin oluşumunda devre dışı kalmışlardı. Hatta bu konu öyle ileriydi ki, geçen hafta 28 Şubat ile ilgili bir özeleştiri yapan Dinç Bilgin, "Refahyol'a doğru" manşetime karşı çıkmış, iki grup karar vermedikçe kimsenin değil hükümet kurmak, bakan bile atayamayacağını anlatmıştı. Ancak aynı günün akşamı Erbakan başbakan oldu. Türkiye'yi 28 Şubat'a götüren böyle bir atmosferdi. Gazeteler her gün hükümet ve Refah Partisi aleyhine haberlerle dolup taşıyordu. Erbakan'ın tuhaf açıklamaları, ziyaretleri de bu tabloya destek oluyordu. Bu ortamda dün de belirttiğim gibi, meşhur Susurluk kazası meydana geldi. Susurluk'un Refahyol Hükümeti ile hiçbir ilgisi yoktu. Güvenlik güçlerinin yasadışı, hukuk dışı işlere bulaşmasıyla ilgiliydi. Hükümeti ilgilendiren en önemli yönü arabada bir DYP milletvekili olması ve Çiller'in bu yasadışılığa sahip çıkmasıydı. Erbakan da Çiller'e sahip çıkınca tablo birden karıştı. Susurluk için başlatılan "Bir Dakika Aydınlık" kampanyası bir anda hükümet ve şeriat karşıtı gösteriye dönüştü. Müthiş bir çarpıtma yaşatıldı ve Susurluk unutuldu, hükümet tartışılmaya başlandı. Böyle bir ortamda, tartışılması gereken güvenlik kurumları, bir anda hükümeti tartışma noktası haline getirmeyi başardı. Hükümete karşı doğal bir ittifak oluştu: Medya-iş dünyası ve asker. 28 Şubat kararlarının ardından bu ittifaka brifingler vasıtasıyla yargı da dahil oldu ve tablo tamamlandı. Ancak gazetelerde, özellikle SABAH Grubu'nda demokratik tavrını sürdüren, meşru hükümete, muhalefete karşı çıkan köşe yazarlarının varlığı devam ediyordu. Asker, PKK ve Kürt sorunu nedeniyle SABAH Grubu'ndaki kimi yazarlara öfkeliydi. Andıç, bu amaca hizmet etti. Hem bütün köşe yazarlarına gözdağı verdi, hem de o dönemki komuta kademesinin tepkisini çeken iki yazarı cezalandırdı. Andıç, medyanın kendi asli işinin dışına çıkmasının ne gibi vahim sonuçlar doğuracağının en somut örneğiydi. Andıç ve 28 Şubat sonrası SABAH hiçbir zaman eski SABAH olamadı. Demokrat duruşunu koruyamayan, değerlerinden taviz veren SABAH ezeli rakibine benzedi ve ardından o meşhur çöküş geldi.
|