İran gol atıyor
Geçenlerde İran büyükelçiliğinde yemekteydik. Belli ki elçilik, vakt-i zamanında, büyük avizeler, mermer holler, geniş teraslarıyla erken dönem cumhuriyet mimarisinin ihtişamını yansıtmak için tasarlanmış. Ancak 1979 devrimi sonrasında İran rejiminin yaşadığı izolasyonla, o ihtişam duygusu yerini loş, hafif sıkıntılı ve kasvetli bambaşka bir mekana bırakmış. Sizi karşılayan Humeyni büstü ve devrimin diğer sembolleri, buranın yalnızca diplomatik bir üs değil aynı zamanda ideolojik bir kale olduğunu da hatırlatıyor. İslami yönetim anlayışı, sakallı kravatsız diplomatlardan duvar resimlerine kadar her şeye damgasını vurmuş. Ancak bugün mollaların yönetiminde olmasına karşın, İran'ın köklü devlet kültür ve geleneğini göz ardı etmek mümkün değil. Ankara'daki İran elçiliğinde Tahran'ın nükleer baş müzakerecisi ve Ulusal Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Larijani onuruna verilen yemekte de ister istemez bunlar geliyor insanın aklına. İran, yalnız Türkiye değil tüm dünyada ciddi bir "halkla ilişkiler" atağında. Bir yandan Mahmut Ahmedinecad, George Bush'a mektup yazıyor; diğer yandan tüm dünyadaki elçileri, kapı kapı dolaşıp nükleer konuda taraftar toplamaya çalışıyor. Türkiye'de ise, Dışişleri ve hükümetin çekingen tutumuna rağmen, Tahran'ın sistematik halkla ilişkiler kampanyası, belli ölçüde başarılı. Buradaki elçilikleri harıl harıl nükleer konuda temaslarda bulunuyor. ABD'nin Kuzey Irak'taki PKK varlığına yönelik aktif bir çabası görünmezken, İran PKK'ya yönelik operasyon yapıyor. Yakaladıkları PKK'lıları davul zurnayla Türkiye'ye teslim ediyorlar. Herkesin TSK'nın bahar operasyonuna odaklandığı bir noktada Kandil kampını bombalayıp Türk medyasında yerlerini alıyorlar. Ve en son olarak da Ankara'ya gelen Larijani, "Amerikalı komutanlar PKK'yla görüşüyor" bombasını ortaya atıyor. Her ne kadar Başbakan, Dışişleri ve Larijani'nin buradaki muadili Milli Güvenlik Kurulu'nda böyle bir bilgi olmasa da (yetkililer İranlıların da bu konuda Türk makamlarına hiçbir delil sunmadığını söylüyor), bu iddia kamuoyunu yönlendirmek açısından etkili. İran, Türkiye stadında ABD'ye gol atıyor. Bu tezimi anlattığım üst düzey bir yetkili "Tam öyle sayılmaz. Kamuoyunu manipüle etmeleri önemli değil. Buradaki yönetim nezdinde herhangi bir inandırıcılıkları yok. Medya dışında hükümette kimse ciddiye almadı bu iddiaları. Belli ki bizimle Amerika arasında bir gerginlik yaratmaya çalışıyorlar ama faydası olmadı" diyor. Gerçekten de Ankara, İran'ın bu yoğun ilgisine rağmen Tahran'la dayanışmaya yanaşmıyor. Hamas ziyaretinde düştüğü hataya düşmek istemeyen hükümet, bu kez Laricani daveti ve İranlı yetkiliye ne mesajlar verileceği konusunda ABD ve Avrupa'yla sıkı bir işbirliği içinde oldu. Sert mesajlar verildi. Hükümet, İran'ın "PKK'ya karşı İran-Irak-Suriye arasında üçlü güvenlik mekanizması kuralım" teklifini kabul etmeye yanaşmıyor. Ankara, İran'ın Türkiye üzerinden ABD'yle dalaşmasına izin vermemeye kararlı. Ancak kamuoyu ayrı mesele. Tahran'ın nükleer konularda başlattığı halkla ilişkiler atağında mesafe kaydetmesi zor değil. Biz yine o geceye dönelim Elçilikteki yemek. Larijani'nin masasında AKP grup başkanvekillerinden Eyüp Fatsa, milletvekili İrfan Gündüz ve Cengiz Çandar. Biraz ötede Fehmi Koru, AKP'li Mahmut Koçak, MGK eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç ve tüm büyük gazetelerin Ankara temsilcileri. Ümit Özdağ, Sedat Laçiner, Hüseyin Bağcı gibi ulusal tandanslı akademisyenler ile Saadet Partisi, DYP ve MHP'den üst düzey isimler... Tüm bunların amacı ne derseniz, "İran büyük devlet, ne yaptığını biliyor" derim. İranlılar, dünya kamuoyunun kendilerinden hoşlanmadığını, ancak Amerikalıların da kolay kolay askeri bir operasyona gidemeyeceğini biliyor. O zaman dertleri ne? Dertleri, Washington'u "diplomatik çaresizliğe" zorlayıp masaya oturmak. İran, adım adım ABD ile yüz yüze pazarlık için altyapı oluşturuyor. İşte Larijani gezisini de böyle okumak lazım.
|