|
|
|
|
|
|
|
|
|
Erdoğan'dan Çörtoğlu'na tepki
Danıştay'ın kuruluşunun 138'inci yılı nedeniyle Yeni Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu hükümetin uygulamalarını eleştirdi. Danıştay Başkanı'nın laiklik konusu üzerinde yoğunlaştığı gözlendi.
ÇÖRTÜKOĞLU'DAN HÜKÜMETE ELEŞTİRİ
Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, ''Dinin, bireyin manevi alanının dışına çıkarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara dönüşmesi durumunda, kamu düzenini ve güvenliğini korumak amacıyla anayasanın öngördüğü sınırlamaların yapılması laiklik ilkesinin gereğidir'' dedi.
Danıştay'ın 138.
kuruluş yıldönümü dolayısıyla TODAİE'de düzenlenen törene Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, Abdüllatif Şener, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Yargıtay Başkanı Osman Arslan, YÖK Başkanı Erdoğan Teziç,Ankara Valisi Kemal Önal, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok, askeri yargı organlarının temsilcileri, Danıştay daire başkanları, üyeler, hakimler, savcılar, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'dan bazı üyeler ve diğer davetliler katıldı.
ERDOĞAN TÖREN BİTMEDEN AYRILDI
Danıştay'ın 138. kuruluş yıldönümü töreni sürerken Başbakan Erdoğan salondan ayrıldı.
Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu'nun konuşmasının ardından Başbakan Erdoğan salondan ayrıldı. Erdoğan'ın başka bir programının olmadığı öğrenildi.
Danıştay Başkanı Çörtoğlu'nun konuşmasının büyük bir kısmında hükümetin uygulamalarını eleştirmesi dikkat çekti. Başbakan Erdoğan'ın çıkışından sonra da CHP Genel Başkanı Baykal da programdan ayrıldı. Baykal'ın Ordu'da katılacağı mitinge yetişmek için erken ayrıldığını söyledi.
ÇÖRTOĞLU'NUN HÜKÜMETİ DE ELEŞTİRDİĞİ KONUŞMASI
Törende, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın söylenmesinin ardından kısa bir müzik dinletisi sunuldu.
Daha sonra, Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu yaptığı konuşmada, Türkiye'nin gündeminde bulunan iki temel soruna değinmek istediğini belirtti. Bunlardan birinin bölücülük, diğerinin ise irtica olduğunu söyleyen Çörtoğlu, Atatürk'ün tanımlamasıyla ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk ulusu'' denildiğini kaydetti.
'TÜRK KAVRAMI BİRLEŞTİRİCİ BİR UNSUR'
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 66. maddesi uyarınca, Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğunu ifade eden Çörtoğlu, Türk kavramının ırk esasına dayanan bir tanımlama olmayıp, birleştirici unsur olduğunu vurguladı. Çörtoğlu, ''İç ve dış kaynaklar tarafından da desteklenen irticanın ve bölücülüğün, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına, birlik ve bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğu tartışmasızdır. Anayasal kurumlar bu iki tehdit üzerinde kararlılıkla durmalıdır. Toplumsal barış ve huzuru tehdit eden bölücülüğü ve buna dayanan terörü lanetle kınıyoruz'' diye konuştu.
Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimlerin, laik bir dünya görüşünü temel aldığını, Türk toplumunda akıl çağını açtığını anlatan Çörtoğlu, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini din kurallarına dayandırmanın, devletin laik düzenini ortadankaldırmak amacıyla girişilen her türlü faaliyetin Anayasa tarafından yasaklandığını vurguladı.
'DİNİN VİCDANLARDA KALMASI'
Çörtoğlu, şunları kaydetti:
''Çağdaş demokrasilerde benimsenen, devletin evrensel hukuk ilkeleri doğrultusunda yönetilmesi ve gücünü bu ilkelerden alması gereği, dinin vicdanlarda kalmasını siyasal, sosyal faaliyetlerde belirleyici olmamasını zorunlu kılmaktadır.
Buna karşın din ve vicdan özgürlüğü kapsamına girmeyen ve devletinanayasal düzenini hedef alan bazı irticai oluşumların ortaya çıktığınıgösteren olguların bulunduğu kuşkusuzdur.''
Atatürk devrimleriyle birlikte devletin, hukukun, eğitimin sosyal yaşamın laikleşmesi için atılımlar yapıldığını, bu bağlamda saltanat ve hilafetin kaldırıldığını, cumhuriyetin ilan edildiğini anlatan Çörtoğlu, laiklik ilkesine 1924 Anayasası'nda yer verildiğini, temel yasalar ve kadın haklarına ilişkin yasal düzenlemeler çıkarıldığını, eğitimin birileştirildiğini, kılık-kıyafet devrimi yapıldığını, türbe,tekke ve zaviyelerin kapatılarak, şeyh ve mürit gibi unvanların kullanımının yasaklandığını anımsattı.
'LAİKLİK DEMOKRASİNİN TEMELİ'
Laiklik ilkesinin, Türkiye Cumhuriyetinin ve demokrasinin temeli olduğuna işaret eden Çörtoğlu, ''Laiklik ilkesinin, geçmişten devraldığımız tarihsel mirasımız, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yargı kararları doğrultusunda özümsenip, ödün verilmeden uygulanması gerekmektedir'' dedi.
Danıştay Başkanı Çörtoğlu, Anayasa'nın başlangıç kısmında, hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı belirtilerek, laiklikten ne anlaşılması gerektiğinin açık ve net bir şekilde ortaya konulduğuna işaret etti.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın din ve vicdan hürriyeti başlıklı 24'üncü maddesinde, herkesin vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğunun belirtildiğini anımsatan Çörtoğlu, maddenin son fıkrasında da ''kimsenin devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukukitemel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma, siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsundini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemeyeceği ve kötüye kullanamayacağı'' hükmüne yer verildiğini ifade etti.
'LAİKLİK DİN VE VİCDAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GÜVENCESİ'
Çörtoğlu, laiklik ile din ve vicdan özgürlüğünün farklı kavramlar olmakla birlikte, laikliğin, din ve vicdan özgürlüğünün elverişli ortamını ve güvencesini oluşturduğunu kaydetti. Çörtoğlu, şöyle devam etti: ''Din ve vicdan özgürlüğü, kişinin iç dünyasına ilişkin olup, sınırsızdır ve devletin etkileme alanının dışında kalmaktadır. Bu özgürlük, dinler arasında ayrım getirilmeksizin herkese tanınmıştır.
Din ve vicdan özgürlüğü kamu düzenini bozucu eylem haline dönüşmedikçe, devletin gözetim ve denetim işlevi de söz konusu değildir. Ancak, dinin bireyin manevi alanının dışına çıkarak toplumsal yaşamı etkileyen eylem ve davranışlara dönüşmesi durumunda, kamu düzenini ve güvenliğini korumak amacıyla Anayasa'nın öngördüğü sınırlamaların yapılması laiklik ilkesinin gereğidir.
Din, devlet işlerinde etkili ve egemen olamaz; devletin toplumsal,siyasal ve ekonomik yapısı dini kurallara dayandırılamaz.'' Laiklik ilkesinin, eğitim ve öğretimde de temel alınan ilkelerden biri olduğunu kaydeden Çörtoğlu, şunları söyledi:
''Farklı dünya görüşlerine sahip insanların yetişmesini amaçlayan ikili eğitimin sakıncaları daha Kurtuluş Savaşı yıllarında görülerek, eğitim ve öğretimde birlik ilkesi, cumhuriyetin ilanından hemen sonra 3 Mart 1924'te Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabulü ile uygulamaya konulmuştur. Bu yasa, ulusumuzu çağdaş uygarlık seviyesine çıkaracak yeni nesillerin; ulusallık, çağdaşlık ve laiklik ilkesine göre eğitimlerine bağlı olduğu gerçeğinin bir sonucudur. Bu nedenle de devrimlerin temel ilkelerinden biri olan eğitim ve öğretimde birlik ilkesini tartışılır hale getirebilecek olan uygulamaları doğru bulmamaktayız.''
"HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ SAĞLANMADIKÇA HUKUK DEVLETİNİN TAM ANLAMIYLA GERÇEKLEŞTİRİLEMEZ"
Danıştay Başkanı Sumru Çörtoğlu, ''Hukukun üstünlüğü sağlanmadıkça hukuk devletinin tam anlamıyla gerçekleştirilemeyeceği açık olup, hukukun üstünlüğünün ise ancak bağımsız yargının denetimiyle yaşama geçirilebileceği tartışmasızdır''dedi. Danıştay'ın 138. kuruluş yıldönümü dolayısıyla TODAİE'de düzenlenen törende konuşan Çörtoğlu, 1966 yılından bu yana görev yaptığı Danıştay'ın kuruluş yıldönümüne yeni seçilmiş bir başkan olarak katılmanın heyecanını yaşadığını dile getirdi. Çörtoğlu, idari hizmetlerin niteliklerinin, bu hizmetlerin yerine getirilmesinde uygulanan ilke, yöntem ve tekniklerin, özel hukuk ilişkilerinden farklılığının, idarenin eylem ve işlemlerinin yargısal denetiminin ayrı bir yargı düzeninde yapılması gerekliliğini ortaya koyduğunu söyledi. Bu modelin, dünyada yargı ayrılığını benimseyen pek çok ülke tarafından da uygulandığını anlatan Çörtoğlu, Türk idari yargısının temellerinin, devlet yapısının modernleştirilmesine duyulan gereksinimin sonucu olarak Osmanlı İmparatorluğu döneminde atıldığını,yargı birliği sisteminin yol açtığı sorunlar göz önünde bulundurularak, adli ve idari yargının 1868 yılında birbirinden ayrıldığını hatırlattı. Çörtoğlu, 1924 Anayası'nda yer verilen ve 669 sayılı Şurayı DevletKanununun yürürlüğe girmesi ile 1927 yılında çalışmaya başlayan Danıştay'ın aynı heyecan ve ilkeler ışığında görevine devam ettiğini söyledi.
'İKTİDARIN GÜCÜNÜN DENGELENMESİ'
Sumru Çörtoğlu, çağdaş demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesiningenel kabul gördüğünü, egemenliğin, yasama, yürütme ve yargı organlarıarasında paylaşıldığını, iktidarın gücünün dengelenmesi için yargının,yasama ve yürütmeden bağımsız yapılandırılmasına özel önem verildiğini kaydetti.
Yargı erkinin, yürütme ve yasama erkinden bağımsız ve güvenceli olmasının, her türlü baskıdan uzak çalışmasının, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin gerçekleştirilmesi yönünden temel bir zorunluluk olduğuna işaret eden Çörtoğlu, şunları kaydetti:
''Anayasanın başlangıç kısmında, kuvvetler ayrımının devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, devlet yetkive görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu belirtilmiş ve üstünlüğün ancak Anayasa ve yasalarda bulunduğu vurgulanmıştır.
Hukuk devleti anlayışının uygulamaya konulması ve yaşatılması, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında denge sağlanmasına bağlıdır.Kuvvetler arasındaki dengenin bozulması ve yasama-yürütme-yargı arasındaki medeni işbölümünün gözardı edilmesi, toplum hayatında huzursuzluğa, devlet yönetiminde ciddi sorunlara ve güven bunalımına yol açar ve bu durum, devlet-birey ilişkilerini olumsuz yönde etkiler.Çağdaş demokrasilerde kuvvetler ayrılığı ilkesi, bu üç gücün birbirinden ayrılığını ve hukuka bağlılığını ifade etmektedir.''
'EN ETKİLİ YOL YARGISAL DENETİM'
''İdare, yargı denetimine bağlı olmaması durumunda, her türlü işlemi istediği gibi yapabilme gücüne sahip olacağından, hukuk kurallarını bir tarafa bırakabilir ve sonuçta keyfiliğe yönelebilir'' diyen Çörtoğlu, devletin bütün işlemlerinin hukuka uygunluğunun sağlanmasında en etkili yolun, yargısal denetim olduğunu kaydetti. Bu nedenle hukuk devletinde, idarenin her türlü eylem ve işlemininyargı denetimine bağlı tutulduğunu söyleyen Çörtoğlu, bu konunun, hukuk devletinin en temel unsurlarından olduğunu ifade etti. Hukuk devleti anlayışının bütün kurum ve kurallarıyla yaşama geçirilmesinin, Avrupa Birliği ülkelerinde ve birçok uluslararası kuruluşta aranan en temel kriterlerden biri olduğunu vurgulayan Çörtoğlu, şöyle devam etti:
''Hukukun üstünlüğü sağlanmadıkça hukuk devletinin tam anlamıyla gerçekleştirilemeyeceği açık olup, hukukun üstünlüğünün ise ancak bağımsız yargının denetimiyle yaşama geçirilebileceği tartışmasızdır; bu bağlamda Danıştayın üstlendiği büyük görev ve sorumluluk yadsınamaz. Danıştay, Anayasal konumunun gereği olarak hukuka uygunluk denetimi yaparken, idarenin Anayasa, yasaya ve hukuka uygun icraatına engel olmamakta; yalnızca hukukun üstünlüğünü hakim kılmayı hedeflemektedir. Bu denetim idarenin Anayasal ve yasal sınırlar dışınaçıkmasını engelleyerek, onun hukuka bağlılığını sağlamaktadır. Unutulmamalıdır ki yürütme organları, işlemlerinin hukuka uygunluklarıyargı tarafından onaylandığı oranda toplumda güvenirlik kazanırlar.''
ELEŞTİRİLER
Bu görevinden dolayı Danıştaya yöneltilen eleştiri ve yakınmalardahaklılık payı bulunmadığını, eleştirilerin hukukun üstünlüğü konusundaki anlayış farkından kaynaklandığının düşünüldüğünü belirten Çörtoğlu, şöyle konuştu: ''Özellikle son günlerde yargının siyasallaştırılmasından duyulan endişenin, yargı dışındaki güçlerin yargı üzerinde egemen olma, yargı faaliyetini kontrol etme eğilimlerinden ileri geldiği yolunda toplumda oluşan kanaatler yargıyazarar vermekte olup, bu konuda tüm kuruluşların özen göstermesi gerekli ve zorunlu görülmektedir.
Görevini Anayasaya, yasaya, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre yerine getiren Danıştayımız, kendisine yöneltilen eleştiri ve beyanları her defasında karşılamayı, yüksek yargı yeri olmanın onur veitibarına uygun bir davranış olarak görmemektedir. Genel olarak tutumumuz bu olmakla birlikte, Danıştayın eleştiri boyutlarını aşan, kurumun görev ve saygınlığını hedef alan sistemli, haksız ve dayanaksız haber, açıklama ve beyanlara kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ilkesi çerçevesinde cevap verme zorunluluğunu hissettiği zamanlar olmuş, bunu basın açıklaması yoluyla kamuoyuna duyurmuştur.''
Çörtoğlu, daire ve kurul kararlarının, eleştiri sınırları dışında kalması gereken dokunulmaz ve ayrıcalıklı bir konuma sahip olduklarınıdüşünmediklerini vurgulayarak, ''Bu durumu yargı bağımsızlığı kapsamında değerlendirmiyoruz. Bir hukuk devletinde yargı kararlarınıneleştirilmesi doğaldır. Ancak, eleştiri ve değerlendirmelerin, önyargıdan uzak, hukuki ve bilimsel gerçeklere dayalı olması gerekir. Eleştirinin, kararı veren yargı mensubunun şahsına yöneltilmesini doğru bulmuyoruz'' diye konuştu.
'YARGIYA SAHİP ÇIKIN'
Kimi kararlara karşı duyulan memnuniyetsizliğin, eleştiri ve yorumsınırlarını aştığını söyleyen Çörtoğlu, karara katılan yargı mensuplarının kişisel bilgi ve fotoğraflarına gazete sayfalarında yer verilmek suretiyle ''yıpratma, hatta hedef gösterme'' girişimine dönüştürüldüğünü savundu. Çörtoğlu, ''Yargıçların toplum ve devlet içindeki konumları, işlevleri ve önemleri gözönünde bulundurularak eleştiri ve değerlendirmelerde dikkatli olunması, belli sonuçları elde etmek için yargıyı yönlendirmeye yönelik ve gerçekle bağdaşmayan haber, eleştiri ve yorumlardan kaçınılması ve yargıya sahip çıkılarak onun yüceltilmesi herkesin ortak görevi olmalıdır'' dedi.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|