El salladı gitti
Yönetmen el salladı, gitti. Boşluğu hissettiniz mi? Adı Atıf Yılmaz' dı; hep gülümsedi. Çok milli ve milliyetçisiniz ya, işte "Türk sinaması" nın güleryüzü idi. Eksikliğini duyar mısınız? Çocuklarınızla konuşur musunuz onun adını anarak mesela? Merak bu ya; dün kaç okulda kaç öğretmen dersinde misal, onun adını anmış, iki çift laf etmiş, o kocaman kocaman müfredat arazisine böyle güzel bir adamı usul usul sokabilmiştir? Hafıza salt ezberle inşa olmuyor; kaba inşaat o. Hafızaya estetiğini veren, duygu, duyarlılık, farkındalık, hakkaniyet... Körkütük ve kütük gibi hafızalarla dangur dungur ses çıkarabiliyor aklımız ve kalbimiz; yetmiyor ötesine. Oysa, işte bu gülümseyen, el sallayan, emeğini ince ince, kare kare, satır satır ören adamlar bizim ortak hafızamızın nakışçıları. Erdal Öz de öyle, binlerce öykünün ve kitabın arasından süzülüp eriyip gitti. Filmler orada. Kitaplar orada. Konuştunuz mu onlar üstüne hiç çocuklarınızla? Hocam, bugün onlardan bahsettiniz mi? Sevmelerini, hissetmelerini beklediniz mi öğrencilerinizden? El salladınız mı, kalbinizin bir köşesinden? Bakın nasıl da gülümsüyor, yönetmen. Son anında ağladı mı, yazar ve yayıncı? Güle güle dediniz mi, hakikaten? Bir omuz silkip geçiyorsanız, yapmayın; bu toprakların tadı, tuzu, lezzeti, hissiyatı, sevdası, hatırası, bunca fukaralık içindeki tesellisi onlar. İnanın binlerce takır tukur yazıdan, binlerce hot zot söylevden, binlerce laga luga nameden daha çok şey kattılar huyunuza, suyunuza, kuyunuza. Bir gülümseyin, bir güle güle deyin, bir el sallayın; o da yeter!
|