Evrenin bir bilgisayarı var
Arabayla geçerken gözlerime inanamadım. Birinci kırmızı, ikinci de kırmızı, üçüncü bembeyaz bahar çiçekleri... Öyle hafif mahcup falan değil bütün görkemleriyle kocaman kocaman çiçek açmışlar. Bu söylediğim epey oluyor, yani karın lapa lapa değil, beyaz kuşlar kadar büyük büyük yağmasından, buzdan bizim yokuştan inip çıkamadığımız en soğuk dönemden üç gün sonra. Nasıl oluyor bu iş? Onlar karla örtülüyken bir taraftan üşüyüp bir taraftan da "Aman üç gün sonra birden hava sıcak olacak" diye bir bilinmezden haber alıp gizli gizli tomurcuk mu hazırlıyorlardı acaba? İndim arabadan. Çaktırmadan elimi demir bahçe parmaklıklarından uzatıp beyaz olanını okşadım bile. "Pıt" diye üstteki çiçekten bir su damlası düştü. Hani cam bir top gibidir. İçine bütün ruhunuzla bakarsanız aynaya aksetmiş bütün evreni görüverecekmişsiniz gibi gelir insana. Suyun bir belleği olduğunu düşünürüm hep. Bir de hala bir sır sakladığını. Aslında suda başlamamış mıdır hayat? Ne karada, ne havada, ama suda... Sudaki ilk gözle görülmeyen yağ taneciği nasıl oluştu acaba? Hangi elementlerin birleşimi, değişimiyle ve kaç milyon senede kim bilir? O ilk, hareket etmekten bölünmeyi düşünerek hayatı başlatan ilk organizma gibi beynimizin büyük bir bölümü yağ değil midir? Woody Allen'in son filmi "Maç Sayısı" nı düşünüyorum. Oradaki bir cümle: "Belki de evrenin oluşumunda aslında bir tasarım da yok. Bir amaç da..."
HER ŞEY BİR TESADÜF MÜ? Halbuki evrenin bir bilgisayarı var gibi ve bu bir tasarım sanki. Denizin ta dibindeki karanlığın en karanlığında yaşayan yaratıklar geliyor gözümün önüne. Orada bir gün bir araştırma aracından ışık tutulacağını bilmeden nasıl o kadar muhteşem renkli bir dünya oluşmuş? Korkuyorlar, kaçıyorlar, besleniyorlar, aşk yaşıyorlar. Küçükken ıslak pamuk arasında fasulye yetiştirip, derede yüzen minik şeylerin kurbağaya dönüştüğünü seyretmişsinizdir... Bütün bunlar birkaç kere olabilir ama devamlı hem annesi babası gibi bir başlı falanca bacaklı, falanca renkli olacağını veya çiçekler hep aynı sayıda yapraklarının olması gerektiğini nereden biliyor? Her şey bir tesadüf ve milyonlarca yılın tekrarının ve bu evrimin getirdiği bir öğretisi mi sizce? Ben yine de elimdeki su tanesini evrenin gönderdiği bir sevgi SMS'i gibi ağzıma götürüp yudumluyorum. Ellerimi cebime koyup deniz kokulu bir nefes alıp gökyüzüne bakıyorum. Güneş önce yüzümü sonra içimi ısıtıyor. Yaşam da evren de nasıl yorumlamak isterseniz öyle! Bir akşam önce Woody Allen'ın filmi için gişeye yöneldik. Kasketli halime bakıp "Size nasıl yardımcı olabilirim" dedi genç kız. Onlarla şakalaşan bir bey vardı, "A! Tanımadın mı kızım? Filiz Akın ve çok kıymetli büyükelçimiz" "Emekli" dedi, Sönmez gülerek. Kız mahcup bir edayla "Yok olmaz öğrenci" diye iki ucuz bilet uzattı ve aceleyle salona girdik. "Güzellik? Yetenek? Çalışma?" Hayır, şansın rolünü çok güzel anlatıyor bu film. "Bir Geyşanın Anıları" filmi ise kötü kaderin, acılarını, zorlukların, şansızlıkların ama şimdi bulunmayan bir sabrın içinde çiçek açan aşkın, zarafetin başarılı bir anlatımı.
|