|
|
İyi yemek mi, manzara mı?
Galatasaray'da eski ve dışarıdan karanlık görünen bir apartmanda yeni bir mekân; Zoe... Tamamen yenilenen en üst kat ve terasta hizmet veren Zoe'nin yemekleri iyi ama şarap listesi için olumlu şeyler söylemek zor.
İyi bir yemeği güzel manzaralı bir yerde yemekten hiç hoşlanmayan gurme dostlarım var. Onlara kalsa, karanlık bir ortamda, sadece tabağın aydınlatıldığı bir ışık altında yemek yerler. Yemeğin dikkat dağıtıcı unsurları kaldırmadığını, insanın sadece tabağına odaklanması gerektiğini savunur bu dostlarım. Ben onlara hiç katılmıyorum. Nefis bir Boğaz manzarasına karşı bir yandan içkinizi yudumlarken yiyeceğiniz yemeğin tadı daha mı az çıkar? Bence kesinlikle hayır. Tersine, manzara, yemeğin lezzetini daha da artırır. Bir yandan bir konser ya da gösteri izlerken, bir yandan da yemek yemenin pek uygun düşmediğini kabul ederim. Hatta sofrada sohbeti olumsuz etkileyebilecek kadar gürültülü bir müziğin eşliğinde yenen yemeğin de gereği gibi tadına varılamayacağını söyleyebilirim. Ama güzel bir manzara, yemeğin değerini, lezzetini, kalitesini daha da artırır. Tıpkı Japon mutfağında 'Umami' denen, kendine özgü tadı olmadığı halde, yemeklerdeki dört temel tadı daha güçlendiren 'glutomat' maddesi gibi..
SOKAĞI CANLANDIRDI Zoe bar-restoranda oturmuş yemeklerin servis edilmesini bekler, pencereden dışarıdaki olağanüstü İstanbul manzarasını doya doya içime sindirirken, bir yandan da kafamdan bu düşünceler geçiyordu. Aslında bundan iki yıl önce Zoe'nin bulunduğu apartmanın akşam karanlığında, değil kapısından girip en üst katına çıkmak, önünden bile geçmekten çekinirdim. Zira Galatasaray Lisesi'nin yanından aşağıya, Cezayir Sokağı'na doğru inen bu sokakta hava karardıktan sonra in cin top oynar, sadece Galatasaray yönüne doğru otomobiller geçerdi. Ancak gerek Cezayir Sokağı'nın açılması, gerekse biraz daha yukarıda Avusturya Liseliler Vakfı'nın lokalinin kış aylarında da faaliyete girmesi bu sokağı canlandırdı, eskisine göre çok daha güvenli hale getirdi. Bu gelişme, Zoe'nin sahiplerini de harekete geçirmiş olmalı. Sokağın 58 numarasındaki eski, dışarıdan karanlık görünüşlü Demirhan Apartmanı'nın en üst katını ve terasını tümüyle yenileyip bir de asansör yaptırmak gibi ciddi bir yatırımı göze almışlar. Evet, eski apartman kapısından girip yüksek basamaklı merdivenlerden bir kat çıktıktan sonra kendinizi asansöre atıyor ve dördüncü kata ulaşıyorsunuz. Burası az önceki girişten çok farklı. Kapıdan girer girmez, gözünüz tümüyle pencerelerle kaplı karşı cepheye takılıveriyor ister istemez. Yan binaların üzerinden, az önce sözünü ettiğim manzara ayaklar altında. Oldukça dar ve uzun bir mekân burası. Bir uçta Amerikan bar yer alıyor. Masalar beyaz, pleksiglas sandalyeler kırmızı renkte. Pencerenin karşısına gelen duvarda yuvarlak dekoratif unsurlar tekdüze salona bir hareket getirmiş. Biz gittiğimizde içerisi çok kalabalık değildi. Zaten hafta içi akşamlar daha sakin oluyormuş. Hafta sonları asıl temposuna giriyormuş Zoe. Sofraya oturur oturmaz ortaya çeşitli kokulu otlarla zenginleştirilmiş zeytinyağı, turşu ve küp şeklinde kesilip kırmızıbiber serpilmiş peynir, hemen ardından da seçmemiz için yemek listesi getirildi. Restoranın mönüsü oldukça klasik. Dana karpaçyo, somon rulo, ızgara sebze yatağında hellim peyniri, mantarlı enginar kalbi, çıtır kokoreç, ıspanaklı tavuklu krep ilk göze çarpan başlangıç yemekleri. Salatalar için oldukça geniş bir yer ayrılmış. Akdeniz salatasından enginar, kuşkonmaz, taze mantar ile zenginleştirilmiş Zoe salatasına, deniz mahsulleri salatasına dek epey seçenek görülüyor. Zoe adı ana yemeklerden birine de verilmiş. Bu, aslında mantarlı, jambonlu bir bonfile çeşitlemesi. Mönüde bonfilenin zeytin soslusu, kaşarlısı, Cafe de Paris soslusu, 'Tbone steak' adı altında kocaman porsiyonlusu da var. Ayrıca kibrit patates üzerine ince kesilmiş köfte ve bonfile parçalarının yerleştirildiği, yoğurt soslu çentik kebabı, harem sarma, kekikli kuzu külbastı, susamlı piliç ızgara da göze çarpan çeşitler. Bu denli çok ızgara etin dışında mönüde görülen somon ve tavada pişen Viyana usulü schnitzel, insanda adeta baştan belirlenmiş bir kuralın dışına çıkılmış duygusu uyandırıyor. Yemekler gelinceye kadar etrafı ve manzarayı izledim. Önce bardaki içki çeşitlerinin oldukça zayıf kaldığı dikkatimi çekti. Sonra bütün ilgimi pencereden dışarıya yönelttim. Salacak sahillerinden Galata Köprüsü'ne kadarki Boğaz girişi, Topkapı Sarayı, Sultanahmet ve Ayasofya Camileri ve Adalar kuşbakışı ayaklar altında. Yan pencerelerden ise Noel akşamları sosyetenin uğrak yeri olan St. Antuan Kilisesi'nin alt duvarları görülüyor.
SALATANIN ÇEŞİDİ BOL Az sonra servis edilen yemekler, mönünün bıraktığı klasik ve sıradan izlenimi unutturdu. Gerek salataların malzemesinin tazeliği, gerekse çentik kebabının kıvamı ve ince dövülüp kararında pişirilmiş Viyana usulü schnitzel, manzaranın da katkısıyla gayet tatmin ediciydi. Gel gelelim şarap listesi ile ilgili izlenimlerim yemeklerdeki kadar olumlu değil. Geçtiğimiz eylül ayında açılmış olmasına rağmen, garson birtakım aksilikler olduğunu, dolayısıyla henüz bir şarap listesi hazırlanamadığını söyledi. Mevcut şarapları saymasını istedim. Kem küm birkaçının adını sıraladı. Örneğin Doluca DLC Cabernet Sauvignon- Merlot'nun fiyatını sorduğumda, 60 lira gibi, restoranın yemek rakamlarıyla uyuşmayan yükseklikte bir fiyat verdi.
DENİZ ERBİL
|