|
 |
 |
 |
|
|
M.K. Atatürk Köprüsü
Bu öneriyi bu köşeye bugün ikinci kez taşırken, çağrımızı bir "kampanya" ya dönüştürme niyeti taşımadığımızı hemen söyleyelim. Bu samimi hatta "nahif" çağrımızın, siyasi bir amaç taşımadığının da altını özellikle çizelim. Önerimizin ilgi göreceğinden emindik; ama bu kadar büyük bir heyecan yaratacağını doğrusu biz de beklemiyorduk. Hemen herkes, Boğaziçi Köprüsü'ne "M.K. Atatürk Köprüsü" adının verilmesini desteklerken en çok sorulan sorulardan biri de şuydu: "Hayret! Bugüne kadar neden hiç düşünülmedi?"
Belki de köprünün "hikâye" sinde yatmaktadır her şey: İstanbul'un Asya ve Avrupa yakalarını birbirine bağlama "hayal" i aslında çok eskilere gider. 1940'ta, Türk ve Amerikalı mühendislerce hazırlanan ilk ciddi proje hayata geçirilemez. Ancak, şehrin sürekli Avrupa yönünde genişlemesi ve deniz yoluyla geçişin işkenceye dönüşmesi köprü geçişini zorunlu kılar geçen yıllarda. 1970'te dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ve Başbakanı Süleyman Demirel'in katılımıyla köprünün temeli atılır. O zamanın parasıyla 443 milyon TL'ye mal olan köprünün inşaatı üç yılda tamamlanır. Boğaz'ın iki yakasını birbirine bağlayan ilk geçiş yolu, Cumhuriyet'in 50. Yılı törenlerinde, 29 Ekim 1973'te "Demirel'siz" açılır. Köprünün iki tarafından yüz binlerce İstanbullunun, yaya olarak kıtaları geçmeye heves etmesiyle büyük bir felaketin eşiğinden dönülür açılış günü... Köprü rezonansa girerek sallanmaya başlar ve ciddi olarak yıkılma tehlikesi baş gösterir. İki taraftan girişler derhal engellenir ve köprü kısa sürede boşaltılır. İstanbullular belki unutup gitmiştir ama, köprü ilk yıllarda yaya geçişine de açıktır. Köprünün dört ayağında da asansörler vardır ve "Bir lira" karşılığında asansörle yukarı çıkanlar, kenar yollardan yaya olarak karşıya geçebilir. Muhteşem boğaz manzarasını seyrederek. Ne var ki; "köprüden atlayarak" intiharların giderek artması üzerine, Boğaz Köprüsü bir süre sonra yaya geçişine kapatılır.
Köprünün renkli ve ilginç hikâyesi böyle. Peki ya ismi? Acaba, Ekim 1973'te, Boğaziçi Köprüsü açılırken, Atatürk adının düşünülmemesi "Zaten Unkapanı'nda bu isimde bir köprü var" gerekçesine mi dayanmaktadır? Sanmıyoruz. Neredeyse kimsenin bilmediği ve sanki özelikle "unutturulan" o isim, böyle bir "niyet" e engel olamazdı herhalde. Bizce asıl sorun; köprünün açıldığı yıllarda, teknokratlar eliyle yönetilen ülkenin "sahipsizliği" ydi. Daha çok "sol" a karşı buldozer gibi esen 12 Mart rejimi; dış görüntüsünde ve "lafzında" başka bir manzara sergilese de; özünde gerçek Atatürkçüleri de değirmeninde öğütüp ezmişti. Öyle bir ortamda, kimsenin aklının ucundan geçmemişti köprüye "O" nun adını vermek! "Coğrafi" bir "kimlik cüzdanı" verilip geçilmişti alelacele. Köprü "isimsiz" kalmıştı. Köprünün isimsizliğinin en büyük kanıtı; bugün hemen herkesin, Boğaziçi Köprüsü'nden "birinci köprü" diye söz etmesidir, öyle değil mi? İkinci köprününse "adı" vardır herkesin dilinde. Şimdi bu eksikliği düzeltmenin zamanıdır. Köprüye "ismi" verilmelidir artık. İstanbul'a takılan bu ilk gerdanlığın temellerinde, "O" nun kurduğu cumhuriyetin harcı vardır. Köprünün iki yakasını birleştirdiği koskoca bir "yurdun ve cumhuriyetin inşası" nın her zerresindedir Mustafa Kemal Atatürk! Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, İstanbul'un fethine karşı bir borcun ifadesiyse; Mustafa Kemal Atatürk Köprüsü de; kurtuluşun ve doğudan batıya çağdaş uygarlık mücadelesinin simgesi olarak yerini almalıdır tabelalarda. Atatürk'ün doğumunun 125. yılında ve 6 Ekim'de İstanbul'un Kurtuluş Günü'nde.
|
|
 |
|
|
|
|
|
 |
|