| |
|
|
Adana'nın güzelliklerini yaşamak..
Yiğit yattığı yerden belli olur.. Yüzevler İstanbul'da hem de iki tane var ama, Adana'daki başka.. Yıllar evvel Ayşe Arman götürmüştü beni bu dükkana ilk.. Resmimiz hala duvarlarda.. Bu defa Nebil ve Haşmet'le gittik.. Güney Eğitim Vakfı'nın konuğu Yaşamdan Dakikalar ekibi.. Sunay Adana'da değil, Atlanta'da sadece.. İsimleri karıştırmış da.. Bedri Usta nerden öğrenmişse, Adana'ya, Yüzevler'e geleceğimizi.. Bir gece evvel son uçakla uçmuş, hazırlıkları bizzat yapmak için.. Bir sulu tencere yemeği, güveçte pişmiş et vardı, Yüzevler'in klasik Adana menüsüne ek.. Olmaz böyle şey.. Bedri Usta "Sana bunu İstanbul'da da yaparım ama, ille burda Çukurova otu ile beslenmiş hayvanın etiyle lezzet başka olur" dedi.. Biterken de, gene oraya has, ev yapımı bir kadayıf geldi ki.. Yani, Amerikalılar derler ya, domuz gibi yedik.. Böyle bir yemeğin üzerine yapılacak en zor şey konuşmak.. Oysa bizi Hilton Balo salonunda yüzlerce Adanalı bekliyor. Güney Vakfı organize etmiş.. Bu vakıf şu sıralar 178 fakir ama yetenekli genci okutuyor. Bir o kadarını da mezun etmişler.. Nasıl kutsal bir görevi sessiz sedasız yapıyor, hepsi gönüllü insanlar.. Alkış.. Alkış.. Alkış.. Hilton çok iyi ağırladı, laf arasına onu da sıkıştıralım.. 60 hatta 70'li yıllarda Adana'ya gittiğimde kalacak yeri zor bulurdum.. Şimdi çok güzeller oteller var.. Adana hızla gelişiyor. Her gidişimde çok daha gelişmiş bir Adana buluyorum.. Adnan Menderes Bulvarı hariç.. Orayı geriletmiş belediyeler.. Müthiş bir eğlence ve dinlence merkeziydi burası, yan yana dizilmiş cafeler, restoranlar, diskolar ve kulüpleri ile.. Avrupa'nın ünlü merkezlerini aratmıyordu. Işıl ışıl, cıvıl cıvıldı.. Burayı böylesine düzenlemek yerine, kazma kürekle girmişler, "Kaçak" diye dümdüz etmişler. Şimdi sönük, ıssız bir yer olmuş.. Belediyecilikte bunun adı "Halka mal etmek" oluyor.. Çünkü halk, gidip hizmet edilen masaya oturamaz.. Yere kilim yayar, yanına mangal ateşler, şişeyi açıp, kafayı çeker.. Bu nasıl bir anlayıştır anlamam mümkün değil.. Yap bir plan.. Düzenle.. Herkes bu plana göre yerleşsin. 20 kilometre.. Pikniğe de yer var, yerleşik dükkanlara da.. Neyse.. Hilton'da bizi öylesine şirin bir kalabalık bekliyordu ki, "Bu halde nasıl konuşuruz" derken, bıraksalar dört saat daha konuşacağız.. Sonra Nebil'in orada yaşayan ağabeyi Ahmet aldı sazı eline, bize kenti gezdirmeye başladı.. Nasıl harika bir adam.. Nasıl yorulmuyor, bıkmıyor.. Önce Mado'ya gittik kent merkezinde.. Gençler cafesi burası.. Cıvıl.. Ordan bu defa ıssıza.. Çukurova Üniversitesi içinde Kayıkhane var.. Müthiş göl manzaralı, sakin bir cafe restoran.. Ordan da Sercan'a.. Akşam yemeği için.. Ve sürpriz.. Oraya eşi Fatoş geldi. Antakyalı ya Fatoş.. Antakya usulü sarma ve patlıcan dolmaları yapmış, gene Antakya usulü İçli Köfte ile.. Böyle bir lezzet olmaz.. Nasıl tokum.. Yiyemiyorum.. Utanmasam "Sarın bunları İstanbul'a götüreyim" diyeceğim.. Gecenin devamı benim için mümkün değil.. Bir gece evvel Güzellik Yarışması yüzünden 2'de yatmış, sabah uçak için 6'da kalkmışım.. Bitkin vaziyet.. Otele gidip kafayı vurdum.., Nebil'le Haşmet, Çukurova Pamuk Toplama günlerinden kalan Adana geleneği var, bitmek üzere.. Pavyon kapatmak.. "Hele bir bakak" dediler. "Ne alemde.." Ben onların yalancısıyım.. 45 dakika kalabilmişler.. Öyle anlattılar.. Adana'da önümüze konan her şeye yaptığımızı yaptık. Yedik!..
|